Belediyede görev yaptığım zamanda Uzunoluk Çeşmesi"nin olduğu o küçücük meydana, olayın anlatıldığı bir kitabe yazılmasını Belediye Başkanına önermiştim. Çok da sıcak karşılamıştı. Hatta bir çalışma yapmam için bana bir adres de göstermişti ama sonradan ne olduysa bir türlü bu teklifimizi gerçekleştirilme imkân ve fırsatı verilmedi, biz de bir şey yapamadık, çünkü yetkimiz bazı sınırları aşamıyordu! Tabi iş baştan yanlış yönlendirilirse işin mecrası doğru yönde gitmeyecektir.
Yönetici hiyerarşiyi iyi bilmeli ve ona riayet etmelidir. Bir defasında Belediye Başkanlarından birine; "Hiyerarşi, aslında ilahî bir metottur." demiş ve ;"Allah, peygamberine doğrudan vahyetmekten aciz midir hâşâ ama vahyi peygamberine melekle göndermektedir." diye ilave etmiştim. Üst yönetici buna uygun hareket etmez de imza yetkisi verdiği kişiyi, hiyerarşik usule aykırı olduğunu bilerek yönlendirilmemesi gereken yere yönlendirirse, o iş orada bitmiş demektir, yok eğer bunu bilmeyerek yapmışsa o yönetici orada bitmiş demektir. Bunlar asla teferruat değil, sistemi iyi işletmenin yollarıdır. Personel ile iyi ilişkiler içerisinde olmak ayrı bir şeydir, işleri bir sistem dâhilde yürütmek ayrı şeydir.
İdareci ve yetkili olan kişi, şayet seçme imkânı varsa, önce beraber çalışacağı kişileri doğru ve dikkatli seçmelidir. Birlikte çalışılan kişinin, güvenirliliğinden ve çalışmasından, becerisinden, işine ve kendisine ihanet etmeyeceğinden emin olduktan sonra da onu basit işlerden dolayı ve etrafın tahrikleri üzerinden hareket ederek yargılamaktan ve incitmekten uzak durmalıdır. Çalışacağı kişileri seçerken de yetenekli ve yeteneğini doğru kullanan kişilerden seçmek zorundadır. Böyle yapmadığında, inanıyoruz ki Allah bunu da soracaktır.
Bir defasında personelden biri, işini dürüst yaptığından dolayı birileri aracılığıyla baskı altına alındığını ve sıkıntı yaşadığını bir şekilde bana duyurmuştu. Ben, o arkadaşın işini düzgün yaptığından emindim, bunu da evrakların seyrinden anlıyordum. O arkadaşa eziyet verenlere karşı gerekli tavrımı koydum. O anda yanımda, işleri gereği iki arkadaş vardı, onlar beni teskin etmek için bazı şeyler söylüyorlardı. Hatta bu tür durumlarda geride durmamı, muhatap olmamamı, herkesin böyle davrandıklarını dostane bir şekilde tavsiye etmişlerdi. Ben de onlara;"Bakın, bu eziyet edilen kişi, bizim personelimiz, biz bu kişilerle çalışıyoruz. Bizler yöneticiler olarak, haksızlığa uğrayan personelimize sahip çıkmaz isek bu arkadaş ve diğer personel yalnızlaşırlar ve çalışma şevkleri kalmaz. Personel yöneticinin, ifade yerinde ise nefesini ensesinde hissederken şefkatini ve korumasını da fazlasıyla hissetmelidirler. Her yönetici beraber çalıştığı arkadaşlarının, doğru oldukları sürece, arkalarında durmalıdır." dedim. Çalışma sistemi hakkında benim felsefem budur. Ne var ki bir müddet sonra daha üst yöneticilerin, kendilerine olay nasıl intikal ettirildiyse, bu tavrımdan dolayı benim gıyabımda "bunu yapmamalıydı" şeklinde eleştiride bulundukları bir şekilde bana intikal ettirilmişti. Daha sonra da bu yöneticiler tam kadro o adamı da tebrik ettiler! Siyaset ve yönetim bu değildir ama bazıları tarafından böyle işletilmektedir.
Ben doğru olanı yaptığıma, hak ve hukuktan yana tavır koyduğuma inanıyorum ve bu hareketimden dolayı çok mutluyum.
Gerçekleşmeyen önerilerim sadece bununla da sınırlı değildir elbette.
Çevreyolu kavşağında, kimsenin bir türlü izah edemediği, tamamlanmamış, adına anıt dedikleri, sütuna benzer bir beton vardı. Çözüm aranıyordu, teklifler üzerinde konuşuluyor, fakat bir şeyde karar kılınamıyordu.
Bu arayış epeyce zaman devam etti, Başkan Bey"in bazı kişilerle görüşmeler yaptığını duyuyordum. Ayrıca bazı zamanlar, o anıtın bir an önce anlamlı bir şekle dönüşmesi isteğini bana da söylüyordu.
Yönetici, yitiğini yanarak arayan kişi gibi olmalıdır.
Belediyenin bir işini takip etmek üzere İstanbul"a gitmiştim. Bakırköy ilçesi sınırları içerinde bir meydanda, tam hatırlamıyorum iki veya daha fazla elin yükselttiği, büyükçe bakır bir kâsenin içinde filizlenmiş bir fidan figürü olan bir anıt gördüm. İçimden;"Tamam, ben aradığımı buldum!" dedim. Bu anıttan esinlenerek dört elin bayrağımızı sıkıca tuttuğu bir figür çizdim ve Başkan Bey"e bunu anlatarak düşüncemi ve yorumumu söyledim. Bu görüşmeden bir süre sonra anıtın yapımına başlandığını, Başkan Bey"in bana "bir gör" demesinden anladım.
Yapımı süresince Başkan Bey birkaç kez bana "çalışmayı gördün mü?"diye sordu ama ben yapılan eseri, yapımı süresinde bir türlü göremedim! Neticede ancak tamamlanınca görebildiğim, aile resmi yapan çocuğun, soba üzerindeki çaydanlıktan evin kedisine kadar hiçbir şeyi atlamadan kâğıda dökmesi gibi üzerinde Abdal Halil Ağa"dan dondurmaya ve daha birçok zanaatın da şekillendirildiği bugünkü anıt ortaya çıkmıştı. Söylenecek ne söz kalmıştı, ne de yapılacak yorum. Birçoklarının beğeni ve övgü ile sahiplendiği bu anıtı eleştirmeye kimsenin cesaret edemediğini özel sohbetler sırasında yapılan eleştirilerden dinledim ve konuşulanlara şahit oldum.
Eleştirilerden korkanlar başta olmak üzere bu saatten sonra bunları konuşmanın anlamı yok" diyenlerin çıkacağını da kabul ediyorum. Ancak ilerleyen zaman içerisinde, sonraki yöneticilerin dikkate almaları bakımından bunların yazılmasını önemli görüyorum.
Süleymaniye Camii"nin minaresiyle ilgili olarak Mimar Sinan"la bir çocuk arasında geçen olayı hemen herkes bilir. Bağıra çağıra minarenin eğri olduğunu söyleyen çocuğa Mimar Sinan, minarenin doğru olduğunu anlatmaya kalkışmak yerine halatlar bağlatıp minareyi çektirmeyi tercih etmiştir.
Bu örneği seçmemdeki maksat, eleştiriye açık olmak bir tarafa kendisini ve yaptığı işi eleştiriye kapatan yöneticilerin; "Ben yaptım mı olur" mantığını topluma yerleştirip dedikoduya kapı aralamış olduklarına işaret etmek içindir. Mimar Sinan: "Minare düzeldi mi?" diye sürekli çocuğa sormuş, çocuk: "Evet, şimdi düzeldi" diyene kadar da bu oyuna devam etmiştir.
Mimar Sinan çocuğun sözünü kâle almayabilirdi de. Burada görülen şu ki; her kim olursa olsun eleştiri veya tekliflere, yönetici hem açık olmalı hem de doğruyu bulmak bakımından, söylenilenleri dikkate almalıdır. Eleştirilerde bir yanlışlık veya kasıt varsa çevredekiler ikna edilmeli ve konu doğru bir şekilde kapatılmalıdır. Bizim bildiğimiz zaman içerisinde böyle bir yöntem işletilmemiştir.
Kent için yapılan her iş ve işlem ilk bakışta kenti simgeleyebilmelidir. Dolayısıyla kent adına yapılan her ne varsa kentin kültürünü, sanat anlayışını ilk görüşte yansıtabilmelidir.
Yapılan hataların sonradan da olsa eleştirilmesinin, doğruyu bulma yöntemi olarak kullanılmasında şahsen fayda görüyorum. Bir başka yönü ile yaşananlara bakıldığında, eleştirileri, doğru iş yapma bakımından bir yaptırım gücü olarak kullanmanın faydasına inanıyorum.
Bu yazı serisinde ilimizin temel sorunları ve çözümlerini dile getirmeye çalışıyoruz, bu yüzden bir kısım konuların ifade edilmesinde mahzur olmadığını düşünüyorum.