BOP nedir? Erdoğan neden üye?
BOP için Büyük İsrail Projesi
deyip, Erdoğan onlara hizmet ediyor diyerek AK Partililerin üzerine gelenlere
bu yazıyı okutun:
Bir masa düşünün. Etrafı
sandalyelerle çevrili. Dünya`nın konuşulduğu bir masa... Gündemi tüm Dünya olan
bir masa... Ve 1,5 milyar Müslüman"ı, milyonlarca Türk`ü, Kürt`ü, Laz`ı,
Boşnak`ı, Çerkez`i; kısaca Osmanlıyı temsil eden hiç kimsenin olmadığı bir
masa...
Temsilci yok ama masada en çok
Müslümanları nasıl paylaşacaklarını, parçaladıkları Osmanlı topraklarını nasıl
sömüreceklerini konuşuyorlardı.
Bir yiğit çıktı geldi...
Dimdik yürüyen...
Allah`tan başka kimsenin
huzurunda eğilmeyen, uzunca bir adam...
Onun adı Recep Tayyip
Erdoğan...
O davası için fişlenmeyi,
iftiralar atılmasını, küçük düşürülmeyi göze aldı ve Hakk`ın savunucusu olan
bir kul olarak zor bir göreve fedai oldu.
BOP üyeleri için Türkiye
masanın bir ayağından ibaretti...
Erdoğan ise şunun farkındaydı:
BOP makas ise; Türkiye vidanın
olduğu ana merkezdi!
Ora olmazsa makas bir işe
yaramazdı, bunun farkındaydı Uzun Adam...
Türkiyesiz hiç bir karar
alınamaz, aldırtmam dedi!
Gitti, Obama ile Putin`in
ortasına oturdu. Amacı belliydi.
Onların bize yıllarca yaptığı
gibi içten çökertmek, birbirlerine düşürmek...
Üstelik yalnızdı, kendi
vatandaşları bile onu indirmek istiyordu...
Besmelesini çekti ve o zor ama
kutsal göreve başladı...
İlk işi ABD ve Rusya`yı
siyonistlerle karşı karşıya getirmek oldu.
Kısmi başarıyı sağladı da.
Obama`nın üstünü çizmişlerdi.
Obama, Erdoğan`a tabi olmaya
karar verdi.
Putin ise kararını çoktan
vermişti. Obama`ya anlatamadıklarını Erdoğan anlattığı için minnettar
tavırlarla Büyük Usta`ya uzunca baktı...
Sonra teker teker İspanya,
Hollanda, Fransa, Almanya liderlerine tek tek günahlarını, yaptıkları
soykırımları saydı...
Herkes kıpkırmızıydı, biri
hariç...
Uzun Adam planının tutmuş
olduğunu hissedip büyük bir güvenle sırtını sandalyesine dayadı ve 1,5 milyar
Müslüman"ı, milyonlarca millet kardeşimizi temsilen orada olduğunu haykırdı.
Demir Kadın Merkel bile dakika
dakika plastik gibi eriyordu...
Dikkat çekmeyecek şekilde
hepsi yumruklarını sıkıyordu, bu geçmişin hesaplaşmasıydı...
Peki, görev neydi, dava neydi?
Herkesin bildiği bir şey
vardır:
Erdoğan vasıfsız iken, daha
Başbakan olmamışken ABD`ye bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu ziyaret iktidar
olursa ABD lehine çalışacağının garantisini taşıyordu.
Kem küm etmeye gerek yok
öyle... Kim iktidar olsa ABD`den, dolaylı olarak da Dünya"yı yöneten
İngilizlerden icazet almak zorundaydı. Çünkü bu ülkeyi eli kadehli ayyaşlar hep
birilerine peşkeş çekmişlerdi.
Fındık bizde üretildi, Avrupa
ambalajı bastı bize kitledi.
Çay bizde üretildi, Avrupa
ambalajı bastı bize kitledi.
Tütün bizde üretildi, Avrupa
ambalajı bastı hem bize kitledi hem de gençliği zehirledi.
Daha binlerce şey... İçi
acıyan bir Allah`ın kulu gelmedi.
Ülkem diyen olmadı. Millet
diyen olmadı. Ta ki o gelene kadar.
O geldi oyunların üstüne oyun
oynadı... Batmış ülkeyi risk alarak şaha kaldırdı...
Risk hem kendi canı, hem
milyarlarca Müslüman, hem de o çok sevdiği vatanıydı.
Onlar hesaplarınca Erdoğan`ı
kullanacaklardı.
Erdoğan ise kendi hesabınca;
onların kendini kullandığını sanmalarını sağlayarak, Güçlü Devletlerin
kendisine arka olmasını sağlayarak, Türkiye`ye kendinin istekleri doğrultusunda
destek verilmesinin önünü açmak istedi.
Ve başarılı oldu, bu oyun
2011`e kadar devam etti... Sonra Ustalığa terfi etti...
Yeni Türkiye`nin (Osmanlı`nın)
sinyallerini verdi. Erdoğan gücünü iyice toplamıştı.
Ülkesi güçlü bir duruma
gelmiş, tasma çıkarılıp atılmıştı.
Herkes şaşkınlık
içerisindeydi, aslında bir Osmanlı Torunundan bunu beklemiyor da değillerdi.
Ama bunu hep korkuyla beklemişlerdi. Onlar için korkulan olmuştu, Hasta Adam
Türkiye küllerinden doğarak adeta Osmanlıyı anımsatıyordu.
Gündemi belirlenen Türkiye,
gündem belirleyen Türkiye olmuştu.
Ülkemizdeki siyasi partilerin
çoğunu kullanan devletler vardı. Ama hiç biri tek başına bir işe
yaramıyorlardı.
Masa kuruldu ve anlaşma
yapıldı. Köprüyü geçene kadar yani Erdoğan`ı yıkana kadar; ABD Çin`e, Çin
Rusya`ya, Rusya Almanya`ya, Almanya Fransa`ya katlanacaktı. İttifak şarttı,
yeni bir haçlı ordusuyla ancak Erdoğan`ın hakkından gelinebilirdi.
Haçlı ordusuna bir de papaz
lazımdı...
ABD sözcüsü hemen atladı:
"Bizim yetiştirdiğimiz birisi var onu kullanalım, Erdoğan`ın içinde bile
sarsıntı yaratır." dedi. Bunun üzerine masadaki sözcülerin yüzünde pis bir
sırıtma meydana geldi ve hep birlikte şerefe diyerek viskilerini yudumladılar.
Ve gün geldi ÇATI kuruldu.
Halka çok genişti. Asla bir araya gelmez, gelemez dediklerimiz teker teker,
tıpış tıpış bir araya geliyorlardı. Üstelik garip bir sırıtmayla. Bu sırıtma
bir yerden hatırıma gelir gibi oldu. Evet, evet, bu İngiliz zırhlısı
Çanakkale`ye geldiğinde Winston Churchill`in pis sırıtmasını anımsatıyordu.
Dışarıda yapılan anlaşma ülke gündemini bomba gibi sarstı.
Zafer sandıkları şey esareti
yeniden istemekti, Erdoğan`ı devirmek vatanı bölmekti. Yeni bir Lozan`dı bu. Sırıtarak
imzalanan ayık olanın imzalamayacağı bir anlaşmaydı bu.
Millet; zillete hayır dedi,
sömürülmeye hayır dedi ve tam bağımsızlık dedi!
Milli tank dedi! Milli tüfek
dedi! Milli helikopter, milli uçak dedi! Osmanlı dedi! Gelenek ve kültür dedi!
İslam dedi! Allah dedi!
Cephede olmasa da sandıkta
yapılan bu savaşı bizzat MİLLET kazandı!
Peki ya hangi bilinçle? Türk,
Kürt ayırarak mı? Açık, kapalı ayırarak mı?
Asla! Tek bir hedef vardı
ÜMMET bilinciyle Türkiye`nin Dünya`ya hükmetmesi...
Erdoğan başarıya ulaşmıştı!
Hem kısa vadede hem de uzun vadede...