Sevgili Okurlar! Son günlerde
televizyonlarda, radyolarda ve gazetelerde sel, kasırga, fırtına, orman
yangınları, görülmemiş aşırı sıcaklar ve buzulların erimesi gibi doğal felaket
haberleri gündemden düşmüyor. Dünya giderek ısınıyor. İklimler değişiyor.
Seller artıyor, kasırgalar can alıyor. Bilim adamları küresel ısınmanın son 50
yılda yüzde 90 oranında insan eliyle meydana geldiği ve etkilerinin asırlar
boyu sürebileceğini söylüyor. Ayrıca,
dünya 2100 yılına kadar 1.8 ile 4 derece ısınacak. Sık sık uzun süreli
ve yoğun sıcak hava dalgaları yaşanacak. Daha az soğuk günler, daha yoğun
yağışlar, seller ve akabinde gelen yıkıcı kuraklıklar, kasırgalar, şiddetli
fırtınalar ve tropik fırtınalarda artış olacak. Kutup buzulları eriyecek. 2100
yılında artık Antarktika olmayabilir. Bangladeş"ten Hollanda"ya pek çok kıyı
ülkesi sular altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalacak. Küresel ısınma
ile mücadelede yol kat edilse bile ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi
asırlar boyunca sürecek.
Peki, bunca tehlikeye sebep
olan etkenler nedir. Yani Allah"ın, sanatının harika bir örneği olarak
yarattığı bu evreni bu hale kimler getiriyor? Hiç kuşkusuz buna neden olan
insanoğludur. Yüce yaratıcı, bu evreni,
insan ve canlıların yaşam sürmeleri için yarattığını
söylüyor(Casiye:13). İnsanoğlu ise bu değerleri dilediği şekilde kendi
çıkarlarına alet etme, yağmalama, yok etmede kullanıyor. Örneğin neler
yapılıyor: Havadaki karbondioksit
miktarının artmasına zemin hazırlanarak yeryüzündeki ısı artırılıyor. Böylece
buzullar eriyor. Oysa buz ışınları sudan daha iyi yansıtan bir zemin. Yani
eriyen buzul artık güneş ışınlarını buz kadar yansıtamıyor, kendi içine
hapsediyor. Bu da ısıyı artırıyor ve daha çok buzulun erimesine neden oluyor.
Yani çark dönmeye bir kez başladı mı gerisi geliyor. Ozon tabakasını delici gazların
esas üreticisi gelişmiş ülkeler söz verdikleri kotalara uymuyor. Uluslar arası
güçler, zenginlik ve askeri güç, Batı"da yoğunlaşıp pekişirken, tersi,
güçsüzlük, fakirlik, askeri bağımlılık diğer yerlerde yoğunlaşıyor. Zenginlerin
endüstrisi, fakirlerin emeğini sürdürmekle kalmıyor, artık onların toprağını
kirletiyor, çöpleri fakirlerin toprağına "zehirli ithal atık "olarak gömülüyor,
fakir ülkelerin ormanları, maden, bitki, petrol her türlü doğal kaynakları,
hızla, yok ediliyor. Batının eski sömürgelerinde ve başka yerlerde, Batı"nın
seyrinde ve keyfi müdahalelerinde, on binlerce insan, etnik savaşlarda,
birbirini öldürüyor. Dünyanın pek çok yerindeki yeraltı zenginlikleri ve
güzellikleri hızla yağmalanıyor. Sanayi artıkları dünyayı kirletenlerin başında
geliyor. Yirmi birinci yüzyılın harika enerjisi "nükleer enerji" gerçekten
beraberinde getirdiği sakıncalar herkesi tedirgin ediyor. Harika bir yaşam
kaynağı olan denizlere gelince, çevre kirlenmesi sonucunda buraların nasıl
öldürücü bir hal aldığı herkesçe bilinmektedir. Kendi ürettikleriyle denizleri
ölüme mahkûm eden de insanlardır. Evet, insanlar denizi öldürüyor, deniz de
insanlardan öcünü alıyor. Hayat veren denizlerden ölüm saçan denizler oluşuyor.
Harika yaratıkları barındıran bir yaşam kaynağı olan denizler, insanoğlunun
kirletmesiyle, giderek ölüyor ve ölüm saçar duruma geliyor.
Sonuç olarak insanoğlu, akıl
almaz bir şekilde yeraltı ve yerüstü zenginlikleri yok ediyor. İnsanlar
tüketebildikleri ölçüde refah içinde yaşadıklarını kanıtlamak için var gücüyle
çevreyi ve doğa güzelliklerini yok ediyor. Tehlike ülkemizde de sürekli alarm
veriyor.