Bilindiği üzere evrende canlı
cansız her şey, hem kendi içinde, hem birbirleriyle, hem de diğer bütün
varlıklarla çok yönlü bağlantılı olduğu gibi aynı zamanda anlam ve görev
birliği içindedir. Varlık âlemi, Allah"ın sıfat ve özelliklerini çok açık bir
şekilde gösteren mükemmel bir sanat eseri, derin anlamlar yüklü bir kitaptır.
Evrende çoğu şey bize cansız görünse bile Allah nezdinde canlıdır. Çünkü evren
her an yeniden yaratılmakta, dünya yeniden kurulmaktadır. Akıl ise bunda
hayrete düşmektedir. Ayrıca insan da küçük bir evren ve büyük evrenin bir
parçası olması bağlamında Allah"ın en seçkin yaratığı, O"nun halifesidir. Bu
nedenledir ki insan, bu nizamın bir parçası olarak "ahseni takvim" üzere
yaratılmıştır. Bu durum Kur"an"da gayet açık olarak vurgulanmakta, insanın
mahiyeti, kudretleri, aklı ve zekâsı ile varlıkların en şereflisi olduğu ve en
mükemmel şekilde yaratıldığı belirtilmektedir.
Kur"an, insanı yaşadığı
toplumla ilişkilendirirken, yaşama her dem yeniden bakmayı, yaşamı yeniden
yorumlamayı, yaşamın alanını sürekli genişletmeyi, sürekli bir arayış ve oluş
içinde olmayı, bilgiye, sevgiye, düşünmeye ve ilahi lütufa mazhar olmayı
önemsemiştir. Bu bağlamda insanın öncelikle yüce Yaratıcıyı tanıma, O"nu idrak
etme, O"na vasıl olma çabası içinde olmasını da vurgulamıştır. Çünkü insan için
en büyük mazhariyet hakikati aramaktır. Yani; Allah"ı sevmek, ona olan görevini
yerine getirmektir. İkincisi ise hakikati bilmek yani; onun huzurunda
bulunuyormuş gibi hareket etmektir. Buna fazilet diyoruz. Üçüncüsü de hakikate
inanmaktır yani; O"nun vuslatına ermektir.
Yüce Yaratıcı, Hakk"a vuslatın
bir şartı olarak da insanın şahsiyetini rencide etmeden insanlara hitap
edilmesini istemiştir. Bu yöntemde muhatabın şahsiyeti rencide edilmeden"üslub-u
hakîm" denilen hikmet/ülfet diliyle konuşmayı tembihlemiştir. Kutsal Kitapların
yani tüm semavi dinlerin ortak yönü, temel maksadı: Yeryüzünde adaletin,
doğruluğun ve medeniyetin yükselmesine katkıda bulunarak; tüm inananları her
türlü çıkar ve tutkulardan, her türlü ün, şan, şöhret hırsından, özgürlüğü
kısıtlamadan, adaletin ve imtiyazların güçlüler lehine icra edilmesinden
arınmış bir toplumun oluşmasıdır.
Zaten evrende her şey
birbiriyle iletişim kurmakta, her şey ilişki içinde, her şey birbiriyle
dayanışma ve uyum içinde varlığını sürdürmektedir. Aynı şekilde insani
çeşitlilik de insani birliğin hazinesidir, insani birlik de insani çeşitliliğin
hazinesidir. Bu çeşitliliklerin gelişmesi için de sürekli bir iletişim kurmak
gerekir. İşte o zaman yeryüzünü uygarlaştırmak, dayanışma içine sokmak,
vatanlara, kültür ve medeniyetlere olabildiğince saygılı kalarak insanlığı
birleştirmek, insan türünü insanlık içinde kalarak geliştirmek temel hedef
haline gelecektir.