Ben, bir işe kalkışacağım
zaman önce, cebimdeki paraya bakarım. Sonra, paraya çevirebileceğim kıymetlere,
daha sonra da, girişeceğim işte bana yardımcı olacak ve nüfuzumun yetiştiği,
nazımın geçtiği insanlara bakar, gücümü tartarım. Yapacağım işi başarabileceğim
aklıma yatarsa, o işe girişirim. Hesapta hata yaptıysam veya gücüme göre
haddimi aştıysam, sonum hüsran olur. Paramı malımı nüfuzumu kaybederim. Bu
işler böyledir. Sonuçta, "eden bulur".
Eski Roma İmparatorluğunda, İmparatorluğa
bağlı generallerin ordusunu, merkez ordudan daha fazla büyütmezlermiş. Osmanlı
İmparatorluğunda da paşa ve ailelerin, devleti sarsacak kadar güçlenmesine izin
verilmediğinin bir çok örneği vardır. ABD"de, bir kimsenin servetinin elli
milyar doların üstüne çıkması kanunlarla engellenmiştir.
Tabi tüm bu yapılanlar ve
düzenlemeler, devletin bekası, devamlılığı ilkesiyle ilgilidir. Şahıslar iyi
niyetli de olsa, bu bir emniyet sübabıdır. Adaletle, özgürlükle, eşitlikle
ilgilendirilmesi de doğru değildir. Anayasa çalışmalarının yapıldığı şu günlerde,
bu kural mutlaka değerlendirilmelidir.
Dershanelerin kapatılmasının
gündeme geldiği bu günlerde, yukarıdaki fikirler geldi aklımıza. Devletin iç ve
dış siyasette çok nazik günler yaşadığı, yıpratılmasının veya zayıflatılmasının
asla kabul edilemeyeceğini düşünmekteyim.
Dershaneler şu anki milli
eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda sosyal ve ekonomik
işlevleri de var. Sadece çalışanlar veya çalıştıranların mağduriyeti değil, bu
hizmeti alanlar da mağdur edilecektir. Unutulmamalıdır ki yıkmak kolay, yapmak
ise çok zordur.