Muhtaç durumda bulunanlara
karşılık beklemeden Allah rızası için yapılan maddi yardım ve bağışa sadaka
denir. Sadaka kelimesi, sözlükte doğruluk, haberin gerçeğe uygun olması gibi
anlamlar taşıyan "sıdk" kökünden türetilmiş olup, dinî bir terim olarak gerek
gönüllü yapılan gerekse dinen yapılması zorunlu maddî yardımları ifâde eder.
Sadaka kavramı Kur"an-ı
Kerim"de beş ayette tekil, sekiz ayette ise çoğul (sadakât) olarak geçmektedir.
Ayrıca pek çok ayette (fiil ve isim şeklinde) türevleri kullanılmıştır. Aynı
kullanımlar hadislerde de geniş olarak yar alır.
Kur"an-ı Kerim"de insanların
elinde bulunan dünyevi imkânların gerçek sahibinin Allah (c.c.) olduğu,
Allah"ın insanlara dünya malını emânet olarak verdiği belirtilerek sadaka vermek
gibi yollarla Allah rızası için harcamada bulunmanın gerekliliği, bunun dinî,
ahlâkî ve toplumsal bakımlardan yararı üzerinde önemle durulur (Âl-i İmran-26,
Nûr-33, Hadid-7). Allah Teâlâ"nın sadaka verenleri bağışlayıp
mükâfâtlandıracağı belirtilir (Yusuf-88). Rasûlullah (s.a.v.) da : "Her
müslüman için, çalışıp kazanarak sadaka verme ödevini yerine getirebilecek bir
maddî güce erişmesinin önemini" açıkça dile getirmiştir. (Buharî)
Kur"an-ı Kerim ve Hadis-i
Şeriflerde, sadaka ve hayırlarla insanlar cömertlik yapmaya çağırılmış
(Bakara-195, Haşr-9), çalışıp kazanarak kendi ellerinin emeğiyle geçinmenin
onurlu bir davranış olduğu vurgulanmış (Necm-53, Cuma-10), yüzsüzlük ederek
insanlardan dilenmeyenler övülmüştür (Bakara-273). Hz. Peygamber (s.a.v) de :
"Sadakada orta yolun izlenmesini ve en hayırlı sadakanın ihtiyaçtan arta kalan
maldan verilen olduğunu" beyan etmiştir (Buharî). Aile fertlerinin geçimi için
harcanan paranın da sevabı en büyük olanlardan olup Allah katında sadaka yerine
geçeceği belirtilmiştir. (Müsned, Buharî)
Sadakadan umulan sevabın
kazanılabilmesi için, bir teşekkür ve karşılık beklemeden gönül hoşluğu ile,
Allah rızası için verilmesi, incitip başa kakarak sadakanın boşa çıkarılmaması
gerekir. (İnsan-9, Bakara-263-264)
İslâm dininin getirdiği sadaka
anlayışının kurumsal bir yapı kazanması şekline "Sadaka-i Cariye" denir.
Sadaka-i cariye, sosyal içerikli (cami, okul, köprü, aşevi, hastane, bakım
evleri ve yurtlar gibi) hizmetler vermesi amacıyla gerçekleştirilmiş hayır
kurumları anlamına gelir. (Müslim, Tirmizi)
Ayrıca, iyi söz, faydalı
davranış, yararlı iş, başkasına zarar vermemek, insanların arasını bulmak,
adâletle hüküm vermek, bilgi öğrenip onu başkasına da öğretmek, güleryüz
göstermek, iyiliğe çağırıp kötülükten sakındırmak, insanlara yol göstermek,
yoldan zarar veren şeyleri gidermek, açları doyurup susuzları suya kandırmak,
ağaç dikip bir şeyler ekerek üretici olmak, selam vermek, kişinin kendi eşine
sevgi ile davranması gibi, her hayırlı iş de sadaka olarak nitelendirilmiştir.
(Kütüb-ü Site)
İnfak da hayır yollarından
birinde harcama yapmak anlamına gelen ahlâki bir terim olup Kur"an-ı Kerim"de
(İsra-100) ayetinde geçmektedir. Ancak "infak" kelimesinden türetilen fiiller
değişik kip ve zamanlarda olmak üzere bir çok ayette kullanılmış ve bu
ayetlerin hemen tamamında maddî değerlerin hayır yollarında harcanması teşvik
edilmiş, harcama mahalleri ve harcamanın şekilleri anlatılmıştır. Bu kelime
geniş kapsamlı olup zekât ve fıtır sadakası gibi farz ve vacip olan malî
ibadetlerin yanı sıra, mendup olarak nitelenen gönüllü harcamaları da içine
alır.
Kur"an-ı Kerim"de infak
hususunda orta yol tavsiye edilmiş (İsra-29) iyi kulların böyleleri olduğu
(Furkan-67) ve infakın normal ihtiyaçların karşılanmasından sonra arta kalan
maldan yapılması (Bakara-219) belirtilmiştir. Ayrıca infak edilecek kişilerin
öncelik sırası açıklanmış (Bakara-215), hadis-i şeriflerde de bu öncelik sırası
beyan olunmuştur. (Müslim)
Bütün ibadetler gibi infakın
da makbûl olması için, Allah rızası için yapılması (Nisa-38), helâl maldan
olması (Bakara-267), bilinçlice ve incitmeden, başa kakmadan yapılması (Âl-i
İmran-92, Bakara-267, Zariyat-51, Meâric-24-25) emredilmiştir.
"Nafaka" ile aynı kökten olan
"infak" kelimesi, en geniş anlamıyla muhtaç durumda olanların geçimlerini
sağlamayı ifâde eder. Rabbimiz şöyle buyurur: "onların malında ihtiyacını
arzeden ve arzedemeyen yoksullar için bir hak vardır." (Zariyat-19,
Meâric-24-25) Peygamberimiz (s.a.v.) de: "Şüphesiz malda zekâttan başka hak
vardır." Buyuruyor. İslâm alimleri zekâtın dışındaki bu "Vacib hak"ın şu
haklara ayrıldığı açıklıyor: 1- Ramazan fıtrası 2- Akrabalık hakkı 3- Kurban
bayramında kurban eti hakkı 4- Yemin keffareti 5- Zıhar keffareti 6- Ramazan
orucunu kasden bozmanın keffareti 7- Adet halinde cinsi temasta bulunmanın
keffareti 8- Yaşlının ve iyileşe ümidi olmayan hastanın oruç fidyesi 9- Hasat
zamanında ilk mahsul hakkı 10- Misafir hakkı 11- Fakir için zarûrî ihtiyaçların
idare tarafından karşılanması hakkı. "Sahip olduğu imkânlardaki toplum hakkını
ödemeyenlerin azabı devamlıdır. Ta ki hakkındaki nihaî hüküm verilinceye
kadar." (M.Mesabih)
Yatırımlar yaparak iş yerleri
kurup geliştirmek, böylece mümkün olduğu kadar çok sayıda personel istihdam
etmek suretiyle insanların nafakalarını yani kesintisiz olarak geçimlerini
sağlamalarına imkân hazırlamak da infak kapsamına girer. Esâsen ayet ve
hadislerde öngörülen ve insan onuruna uygun düşen de günümüzün ekonomik
şartları içinde böyle çalışmaya dayalı bir yardım ve yardımlaşma olsa gerektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.):
"infaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine vacib olan kimselerden
başla." buyurur. (Buharî, Müslim, Neseî)
Hz. Enes (r.a.), Rasûlullah
(s.a.v.)"e; "Biz ölülerimize dua ediyor, onlar adına sadaka veriyor ve
haccediyoruz. Acaba bunların sevabı onlara ulaşıyor mu?" diye sormuş, Allah
elçisi şöyle cevab vermiştir: "Şüphesiz,
onlara ulaşır ve onlar sizden birinizin
hediyeye sevindiği gibi ona sevinirler." (Sahih-i Müslim)