Değerli Okurlar, geçen
yazımızda dini fanatizmin nedenleri üzerinde durmuştum. Bugünki yazımda
Müslümanların geri kalmışlığının, sıkıntılarının kaynağının cehaletlerinin eseri o0lduğunu arzetmek
istiyorum.
Müslümanlar ne yazık ki bilim
ve aklı yaşama egemen kılamayışlarının sonucu bunca zulme ve bunca sefalete
maruz kalmışlardır. Tarih boyunca ne
çekmişse müslümanlar cehaletten, eğitimsizlikten, bilgisizliktenb, aklı ve
bilimi yaşama geçiremediklerinden çekmişlerdir. Ne yazıktır ki bu durum Dinin anlaşılmasın ve yaşanmasının
önünde de en büyük engel olmuştur. Buna dini literarürde TAASSSUB diyoruz.
Taassubun topluma egemen olması diyoruz. Taassub, gelişmeyi, ilerlemeyi ve
kurtuluşu geriye dönmede, maziyi diriltmede görür. Muteassıb bir toplum,
maziden kopamadıkları veya onu değiştiremedikleri gibi yaşamdan da
vazgeçmezler. Tabir caiz ise maziyi ve yaşamı aynı zaman dilimi içinde yaşamak
isterler. Yaşamlarını gelecek ile değil de geçmişe bağlayarak köprüde asılı
tutarlar. Taassubun egemen olduğu topluluk değişim sürecini
gerçekleştirememeleri yanında "geçmişimizde ve kültürümüzde neyimiz eksik ki"
düşüncesi içinde hareket ederler. Bu zihniyet, mevcudu ve geçmişi tartışmaz,
geleceği de kucaklamaz. Buna karşılık
geleneği de Allah"ın bir lütfü olarak görür. Bin yıl önce, sekiz yüz yıl, üç
yüz yıl önce söylenmiş sözler, yazılmış kitaplar o günün şartlarında getirilmiş
çözümler, yorumlar bugünün hayatına adapte edilmeye çalışılır. Bu akide
sonucudur ki Müslümanlar, düşünme yeteneğine set çekmişler. Bu ise, İslam"ın
modern düşünce ile uzlaştırılmasını tartışılır hale getirmiştir. Bu durum,
İslam dünyasını, modern dünyanın egemenliği altında ezilmeye doğru götürüyor.
Zaten modern dünya da İslam dünyasını kendi içinde eritmek, kültürel, siyasal,
ekonomik yönden güçsüz bırakmak istiyor.
Bilindiği üzere yaşadığımız asırda yeni bir
toplum modeli ile karşı karşıyayız. Bu toplum modeli" Bilgi toplumu" dur. Bu
toplumda doğru-yanlış; iyi-kötü yorumunu yapması gereken, eleştirel akıl bir
yaşam modeli olarak benimseniyor. Bilim insanları da bu modeli insanlığın ortak
vicdanı olarak algılıyor. Bu model içinde yer almakla ancak evrensel dünya ile
yarışılabileceği söyleniyor. Din ve sosyal hizmet grupları ne yazık ki bu
konuda hem taraflı hem de değerler açısından yeterince güven veremiyor.
Çare nedir: İslam toplumu, insanın doğasıyla
ilgili gelişim ve yaşam süresine ve toplumsal koşullara uygun olarak her an her
zaman yeni bir varolma yeni bir değişim sürecini yaşamak zorundadır. İslam
dünyası, akılcılıktan uzak ve geleneklere uyarak, doğadan yüz çevirmekten ve
bilim dışı normlara göre yaşamaya devam etmekten kurtulmalıdır
Bunun için de doğru ve yanlışı
ayırt etmek için başvuracağı temel kaynak akla yani, bilime yönelmelidir.
Muhammed İkbal konuyla ilgili şu tespitte bulunmaktadır: "İslam"ın tüm
sistemini geçmişten bütünüyle kopmaksızın yeniden düşünme görevini Müslümanlar
acilen yerine getirmelidirler". Biz de bu görüşü paylaşıyoruz. Çünkü hayat bir
harekettir. Her hareket bir değişimdir. Kur"an bunu açık bir şekilde söylüyor:
"Durumunu değiştirmedikçe bir toplum, o topluma bağışladığı nimeti Allah
değiştirmeyecektir."(Enfal,53). Değişimin ilk şartı ise akıl ve bilimi yaşama
hâkim kılmaktır. Kuran"ı anlamak için de akla ihtiyaç vardır. Çünkü Kur"an akla
dayanıyor. Zira Kur"an akla çok büyük önem verir: "Allah yanında
yaratılmışların en kötüsü, en değersizi, kulağı varken doğruyu, iyi ve güzeli
işitmeyen, dili varken doğruyu, iyi ve güzeli söylemeyen, aklı varken aklını,
kullanmayan, sağır ve dilsizlerdir ki bunlar hakkı ve doğruyu düşünüp
ilerleyemezler"(A"raf, 179, Enfal,22).Yine Kur"an, akıllarını kullanmayan bir
topluma sefalet, yoksulluk ve cehalet pisliğini Allah"ın musallat kılacağını
haber vermektedir(Yunus, 100).
Demokrasi adıyla sınırları
aşarak İslam ülkelerini işgal edip milyonlarca insanın yazgısını ellerine
geçirerek onları sefalete sürükleyen Batı bu gücünü cehalet ortamından
almaktadır. Kin ve nefretin aşısı üzerine demokrasi bina edenlerin silahlarının
yakıtı müslümanların maruz kaldığı cehalettir. İslam dünyasının doğal zengin
kaynaklarını, servetlerini ve gelirlerini sömürerek, onları ayakta kalma
mücadelesi vermeye zorlayan Batının demokrasi ve insan hakları anlayışı değil müslümanlarım maruz kaldığı
cehaletleridir.