Ramazan ayında gördüklerimiz
ve aklımıza takılanları sorgulamak üzere "Ramazan Ayından Yansımalar"
başlığında yazdıklarımızın bu üçüncüsü.
Bu ayın içerisinde
görebildiklerimiz arasından, toplum hayatına sızıp bir kemirgen gibi değerleri
yok eden maneviyatsızlaşmaya bir önceki yazımızda değinmiştik. Sözünü ettiğimiz
maneviyatsızlığa karşı uyanık ve tedbirli olması gerekenlerin nemelazımcı
davranışları ya da olumsuzluklar karşısında sorumluluk duyması gerekenlerin
duyarsızlıkları dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. Her şey para demek değildir,
hayatın sorumluluğu ise para kazanmak demek değildir. Bir ülkede Allah korusun
huzursuzluk olduğunda paranın hiçbir şey olduğu, bir kısım kişiler tarafından
öncelikle ve önceden bilinmelidir, neye, niçin yatırım yapılacağı da!
Ruh ve beden sağlığı olmadan
toplumsal huzurdan söz etmenin bir anlamı olmayacaktır. Bu bağlamda cami minber
ve kürsülerinden, teravih namazı kıldıranlar, mukabele okuyanlar için para
toplanacağının duyurulması herkesten önce ekonomik güç sahiplerini üzmelidir.
Birçok insanın başaramadığını başarıp Kur"an-ı Kerim"in tamamını ezberleyip
hafız unvanını kazanan ve baş tacı edilmesi gereken o masum ve çaresizliğe
itilmiş insanların, bir şekilde minnet duyma durumunda bu şekilde
incindirilmeleri kimseyi üzmüyorsa şahsen beni üzmektedir! Evrensel ve muhteşem
bir topluluk olması gereken Müslümanların, güçsüz topluluklar olarak
görünmeleri, dolayısıyla özgüvenlerini yitirmeleri, onurlu yaşamın toplumsal
ihtişamdan vazgeçmişlik halleri ayrı bir üzüntü sebebi oluşturmaktadır.
Geleceğin mimarları olabilecek insanların maneviyatları bu şekilde daha baştan
yaralanmakta, onurları zedelenmektedir. Belki bu ve benzeri durumlar yüzünden
yürekli ve ilkeli yöneticiler bu cenahtan yetişmemektedir, ya da başaklarının
gölgesinde kalmaktan kurtulamamaktadırlar!
Bu durumlarda bir düzensizlik
ve yönetimsizlik söz konusudur. Hâlbuki bunlar, sessizce ve sezdirilmeden
halledilmelidir. İslami anlayış bunu gerektirmektedir. Bu ve benzeri durumların
ekonomik giderlerini, kimsenin haberi olmadan üstlenecek varlıklı kişiler şu
anda mevcuttur. Değerleri ile içeride varlık gösteremeyen toplumlar dışta
varlık göstermeyeceklerdir. Gücü yetenler, imkân sahipleri her yönü ile
çevrelerindeki kişileri kendileri ile birlikte ayakta tutma gayretinde
olmalıdırlar. Bunların olmadığı toplumlarda, aleni olarak kişilerin isimleri
söylenmese de sıfatları zikredilerek istenilen her yardım ifadesi, o kişilerin
nazarında o toplumu yaralayan kurşun gibidir. Üstelik bu tür davranışları Allah
karşılıksız bırakmayacağını vaat etmektedir.
Ramazandan yansıyanlar içerisinde
endişe duyulması gereken bir diğer durum ise televizyonlarda yapılan
programlarda programa çıkarılan kişilerin bir elin parmakları sayısı kadar az
oluşu olmuştur. Bunun birkaç sebebi olabilir ancak her sebep ayrı bir endişeye
sebep olacak durumdadır. Ya ilim, irfan sahibi, programlara çıkabilecek
kültürlü insan sayısı azalmıştır, ya o kişiler programları yeterli ve gerekli
bulmamışlardır, ya toplumun o tarz birikimli insanlara tahammülü yoktur, ya da
umut verecek bir pozisyon yoktur yahut da bütün bunların aksi bilemediğimiz bir
durum zuhur etmiştir! Hangisi geçerli olursa olsun neticesi olumsuzluktur,
endişe vericidir. Bir diğer durum ise yayın sahipleri veya program yapımcıları
kendi istekleri doğrultusunda sözüm ona toplumu aydınlatmayı planlamış olmalarının
görüntüsü ekranlara yansımıştır.
Her olumsuzluk başka
olumsuzluğu beraberinde getirecektir. Bir ülkede sadece belirli kişiler
sorumluluk taşımamaktadır. Herkes konumu, imkânları nispetinde sorumluluk
taşımaktadır. Bu bakımdan her konu konumu nispetinde herkesi
ilgilendirmektedir.
Bu konuda başka tespitler
bulunmasına rağmen vaktinin geçmiş gibi değerlendirilebileceği düşüncesiyle
burada noktalamayı uygun görmüş bulunmaktayız.