İnsanlar çoğu zaman bire bir
gördükleri ve yaşadıkları hatta içinde bulundukları olay ve oluşumlarla ilgili
ayrıntıları düşünüp anlamaya çalışmayı ihmal ederler. Hâlbuki birçok ayet-i
kerimede Allah Teâlâ;"düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz?" buyurmak
suretiyle insana, sahip olduğu en önemli özelliği olan tefekkür etme yani
düşünüp değerlendirme yetisini kullanmasının gerekliliğini hatırlatmaktadır.
İnsanın yetenekleri ve gücü
sınırlıdır. Allah ise sınırsız güce sahiptir, olmasını istediği herhangi bir
şey sadece O"nun dilemesiyle hemen anında oluverir. O"nun iradesinde
(dilemesinde) sınır yoktur ama insana verdiği irade cüzi yani sınırlıdır. Bu
bağlamda sadece bir örnekleme yaparak düşünecek olursak; yeryüzünü tüm alan
olarak insanların sulayıp arazi bakımı yapmaları mümkün müdür? Bu soru
üzerinden düşünmeye ve bir değerlendirme yapmaya çalışırsak; insanlar, Allah"ın
bir nimet olarak yarattığı su kaynakları üzerine barajlar kurmak suretiyle
imkânları artırsalar bile yine de belirli şartlarda ve belirli miktarda
arazinin sulanmasına imkân sağlayabilirler çünkü onların yapabilecekleri
sınırlıdır. Ama Allah Teâlâ kudretinin eseri olarak yağdırdığı yağmurla
yeryüzünü bütünüyle sulamakta ve ihya etmektedir. İşte bu O"nun gücüdür ve bu
işlevin arkasında ise Allah"ın merhameti vardır. Gücün sahibi aynı zamanda
merhametin de sahibidir. Yüce Allah, kendisinin şanına yakışanı yapmaktadır. Bu
yüzden Allah"ın rahmeti yani merhameti ile mahlûkat hayat bulmaktadır. Yüce Rabbimiz bizzat kendi kelamında bu
konuya işaret ederek merhametinin genişliğini :"O,(insanlar) ümit kestikten
sonra (kullarına) yağmuru indiren, rahmet (ve bereket)ini (her yere) yayandır.
Övülmeye layık gerçek dost ve yardımcı da O"dur." (Şûrâ 42/28) buyurduğu ayeti
ile bizim anlayışımıza bir bakıma yorum sunmaktadır.
Allah Rahman ve Rahim"dir;
kullarının hatalarını, günahlarını bağışlaması Allah"ın merhametinin
tecellisidir ve büyük olmasının şanındandır. Kul acizlik, dayanıksızlık gösterir
günah işler yani günah ve hatalar bir bakıma acizliğin eseridir. Günahları
bağışlaması da Allah"ın büyüklüğünden ve şanındandır. Allah"ın rahmetinin
kullarına ulaşmasının veya başka bir deyişle kulların Allah"ın rahmetine
ulaşmalarının çeşitli yolları vardır.
Kullarını bağışlamak isteyen Allah, bağışlanmaya sebep olacak işler
yapmanın yollarını açmış ve gidişatın haritasını da vermiştir. İşte rahmet ayı
da denilen Ramazan, insanları Yüce Allah"ın merhameti ile en seri bir şekilde
buluşturan bu zaman tünellerinden biridir.
Merhametin simgesi olan
Ramazan ayı, adını, anlam olarak; yaz mevsiminin sonunda, güz mevsiminin
başında yağıp yeryüzünü, üzerinde biriken toz ve benzeri kirlerden temizleyen
yağmur manasındaki "ra-ma-dâ" kelimesinden
almıştır. Güz yağmuru genellikle yeryüzünü, Allah"tan başka hiçbir gücün
başaramayacağı bir şekilde temizler, dünyanın kirlerinden arındırır ve pırıl
pırıl yapar. İşte bunun gibi Ramazan ayında oruç tutan müminler de oruç tutmak
suretiyle günah kirlerinden temizlenirler. Bu bakımdan; Ramazan ayı, Yüce
Allah"ın kullarına merhametidir diyebiliriz.
Şimdilerde pek kullanılmasa da
bizde yağmura rahmet denilir, çünkü o, Allah"ın merhametinin eseridir, O"nun
rahmetinin tecellisi yani görünürlüğüdür. Bu örnek üzerinden hareketle
anlamaktayız ki yağmur bekleyen yeryüzü gibi insanların da rahmete ihtiyaçları
vardır, onların bu ihtiyaçlarını gidermeyi Allah, merhametine dâhil etmiştir.
Yani Rabbimiz, yarattıklarını kimsesiz bırakmamaya azmettiği için bizzat
rahmetiyle sürekli onların yanında olmaktadır.
Bir başka yoruma göre de "Ramazan" kelimesi
güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamına gelen
"ramad" kelimesinden alınmıştır. Böyle kızgın taşlar üzerinde yürüyen
kimsenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat çeker. Bunun gibi oruç tutan kimse
de açlık ve susuzluğun hararetine katlanır, zahmet ve meşakkat çeker, içi
yanar. Ya da kızgın taşların çıplak ayakları yakması gibi Ramazan da müminlerin
günahlarını yakar, yok eder. Nitekim Enes b. Mâlik (r.a.)´dan rivayet edilen
bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: "Bu aya ramazan isminin verilmesi
günahları yaktığı içindir." (el Muğni)
buyurmuşlardır. Buna göre mübarek Ramazan ayında oruç tutan ve
ihlâsla tevbe eden müminlerin günahları yanar, yok olur, böylece günah kirlerinden
arınırlar, tertemiz olurlar. İşte bu da Yüce Allah"ın merhametinin bizce
hissedilen tarafıdır.
Azameti gereği Allah Teâlâ"nın
rahmeti sürekli yarattıkları üzerindedir. Ancak O"nun rahmetinin her
zamankinden daha fazla tecelli ettiği bazı özel zamanlar vardır. Yine bu da
O"nun merhametinin eseridir. Bu zamanlardan biri büyük bir fırsat olarak yılda
bir kere en geniş ve kapsamlı şekliyle Ramazan ayında bir lütuf ve fırsat
olarak insanların önlerline çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki Ramazan ayına
"rahmet ayı" da denilmiştir.
R-H-M kökünden gelen rahmet, sözlükte; "Sevgi,
acıma, esirgeme, merhamet etme, şefkat gösterme, bağışlama, saf iyilik,
güzellik saçıcılık" manalarına gelmektedir. Bu kökten gelen kelimelerin eski
dünya dillerinde de meşhur ve yaygın olduğu görülmektedir; Akadcada rahîm
(remu), merhamet eden tanrı (remânu), Aramice rahîm, merhamet (rhm), İbranîce
rahîm, merhamet (raham), Hindçede iyilik tanrısı (Brahma) olmak üzere hepsinde
aynı kökten gelen ifadeler kullanılmıştır. Buralardan evirilerek merhametli
baba (İslam Ansiklopedisi TDV 21/269) anlamındaki İbrahim kelimesinin Arapçaya
geldiği söylenilse de görülen odur ki bunların hepsi bizim bildiğimiz
Arapçadaki rahmet, rahman, rahîm kelimeleri ile aynı anlamı çağrıştırmaktadır. Burada;
insanların bütün zamanlarda merhameti arzuladıkları ve merhamete sığındıkları
görülmektedir.
Geçmişten günümüze insanlar,
kendilerine yaşama sevinci veren, umutla hayata bağlayan gücün Allah olduğunu
kabul etmişler, dolayısıyla özellikle de sıkıştıkları zamanlarda O"nun
merhametine sığınarak hayata tutunmuşlardır. Demek ki Allah"ın öz varlığında
mündemiç (içkin) bulunana; çokça, aşırı seven anlamında Rahman, bunun mahlûkat
üzerindeki tezahürüne de sevgisi çağlayanlar misali taşıp yayılan anlamında Rahîm
denilmektedir ki Rahman ve Rahim isimleri Kur"an-ı Kerim"de en çok zikredilen,
aynı zamanda Esma-ül Hüsna"dan olan isimlerden yani Allah"ın güzel
isimlerindendir.
Rahmet kökü, Türkçede,
şimdilerde pek kullanılmayan fakat H.B. Çantay, Elmalılı, Ö.R. Doğrul gibi ilim
sahiplerine ait "klasik" meallerde çokça görülen "yârlığamak" kelimesini
çağrıştırmaktadır. Şimdilerde kullanılmıyor ve anlaşılmıyor olsa da içinde
sevgi, saygı, şefkat ve merhamet anlamları yatan bu kelime aslında çok hoş bir
ifadedir. "Rabbim rahmeti ile yârlığasın", "Rahmetinle yârlığa ya Rabbi",
"Rahmetinle yârlığa kıl ya gâni" deyişlerinde geçtiği gibi "yârlamak" veya
"yârlayıcı" esasında yâr muamelesi yapmak demektir ki bu söz, sevgi ve
merhametin neticesi ve üst makamıdır. "Allah yâr ve yardımcımız olsun" derken
de bu kastedilir
Demek ki "rahmet ayı" denildiğinde sevgi ve merhamet ayı
denilmiş olmaktadır. Yani insanların birbirlerine, akrabası olmasa da, en
yakını muamelesi yaptığı; sevgi ve merhamet hassasiyeti ve yoğunlaşması yaşandığı,
çevreye, doğaya, insanlara gayet derin ve mistik bir iyimserlikle bakışların
güçlendiği ay demek olmaktadır. Ayrıca ramazan ve oruç münasebetiyle Allah"ın,
kullarından her birine, bir insana en yakını olan bir kişiden daha yakın olduğu
gerçeği yakinen ve hissedilerek anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi her halükarda
oruç merhameti çağrıştırmaktadır.
Peygamber Efendimizin :"Allah
rızası için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç
sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar." (Riyazüssalihin 5/481 M.Yaşar Kandemir
vd.) buyurduğu hadis-i şeriflerinde de
Allah Teâlâ"nın kullarına olan merhameti görülmekte olup insanlar bu şekilde
yani oruç tutmak suretiyle Allah"ın merhametine sığınmaya bir bakıma teşvik
edilmektedir.Aslında bu teşvik bile merhamettir.
Ramazan ayının bilinen en
önemli özelliklerinden birisi Kur"an-ı Kerim"in bu ayda inmeye başlamış
olmasından başka diğer bir özelliği, bu ayda oruç tutulmasıdır. Oruç, Allah"ın
rahmetine hak kazanabilmek için en güçlü bir vesiledir. Ebû Hüreyre`den
rivayete göre Rasûlullah sav; "Kim faziletine inanarak ve karşılığını
Allah"tan bekleyerek Ramazan`ı ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır."
(Buhâri, Kitâbu Salâti`t Teravih, 1; Müslim, Kitâbu Salâti`l Musâfirîn,
Tirmîzî, İbn Mâce, Nesâî) (Riyazüssalihin 5/482 M.Y. Kandemir vd.) buyurmuşlardır.
Bir tarafta zor bir ibadet
olan oruç tutulması emredilirken diğer taraftan da oruca dair bir takım
kolaylıkların önü açılmıştır. Bir hadis-i kutside :"Kullarımın bana en
sevgilisi olanı, oruç açmakta acele davranandır." (Riyazüssalihin 5/504 M.Y.
Kandemir vd.) buyrulmakla Allah Teâlâ"nın kullarına karşı ne kadar merhametli
olduğu ifade edilmiş olmaktadır.
Ebu Atıyye dedi ki:"Ben ve
Mesruk, Âişe r.a nın yanına gittik. Mesruk ona;
Muhammed sav in ashabından iki kişi var,
ikisi de hayırdan geri kalmıyorlar. Ancak bunlardan biri akşam namazını
kılmakta ve oruç açmakta acele ediyor, diğeri ise hem akşam namazını hem de
iftarı geciktiriyor. Bunun üzerine Hz.Âişe:
Akşam namazını kılmakta ve oruç açmakta even
(acele eden) kim ?" diye sordu.
Mesruk da:
(İbni Mesud"u kastederek) Abdullah"tır"
cevabını verdi. Bunun üzerine Âişe r a:
Resulullah asv da öyle yapardı." dedi.(Riyazüssalihin 5/504 M.Y. Kandemir vd.)
Bu rivayette de açıkça
görülmektedir ki iftar vakti girdiğinde Peygamber Efendimiz de bizzat orucunu
hemen açmışlardır. Onun bu hareketi ümmetine bir bakıma açık tavsiyesidir. İşte
bunların hepsi merhametin göstergesidir.
Orucu bir meşakkat ve zorluk
olarak görmek Allah"ın biz insanlara olan merhametini görmemek ve anlamamak
demektir. Orucun kendisi bir merhamettir çünkü insan oruçla insanlığını daha
iyi anlamakta, duyguları ve anlayışı güç kazanmakta ve yenilenmektedir.
Merhameti gören merhametli olur. Merhameti anlayamayanların yeryüzüne saldıkları
şiddet dünyanın her yerinde hâlâ görülmektedir.
Bugün dünyanın üzerinde
bulunanların tamamının merhamete, sevgiye ve şefkate ihtiyacı vardır. İnsanı
insan yapan bu duygulardır. İşte oruç bize bir de bunu kazandırmaktadır.