Biri bir yerde çeyrek
porsiyonluk bir laf eder, dağ gibi yükün altında kalırsın yalnızlığım
Yüzüne değme kalender
duranlar, neden hep sırtından vururlar ki yalnızlığım? Üşümelerim zamanın bu
yakasında temmuzları dondururken, irin kokulu nefislerin kepazeliklerinin,
gözlerimden kaçmayacağını, sübyancı yancılar anlamazlar mı ki?
Sandıklarımız, insan
saydıklarımız, alıp ta yüreklerimizin içine sakladıklarımız, doğru
algıladıklarımız ve ne var ne yok öylece anlattıklarımız, neden ötekileşirler
ki yalnızlığım?
Nem tutmuşsa parmak
uçlarından, nen kalmıştır ki yırtıp attıklarından? Çürümüşsen yaşadıklarından,
yaşamak saydıklarından, nem vurmuşsa bacaklarından, nen kalmıştır ki göğe
savurup yaktıklarından yalnızlığım?
Hilebaza yol gösteren,
uçkursuza yatak seren, sözde aşka yataklık eden küfürbaza, düzenbaza tükürsen
ne yazar? Tükürmesen ne yazar yalnızlığım?
Yağmur sayar gider, "bana mı?"
Der susar gider sonrada ahkâm keser yüksek kaldırımlarda. Satılmış duyguların
esiri ya da satın alınmış ne fark eder? Sübyancı aldatmaların, iğfali tanık
karanlık odaların ve bütün susmaların bir gün aydınlığı, bir gün gerçek
tanıklığı yani konuşmaların özgür kılındığı bir sabah, bir akşam elbet
olacaktır yalnızlığım
Unutma! Biri bir yerde çeyrek
porsiyonluk bir laf eder, dağ gibi yükün altında kalırsın yalnızlığım
Kim
kurtarır ki o zaman? Ve kim çeker çıkartır ki pisliğinden seni yalnızlığım?