Sözlükte "iyi ya da kötü
tutulan yol, gidişat, davranış, hüküm, adet, kanun" gibi anlamlara gelen
sünnet, (çoğulu sünen) ıstılahta, Hz. Peygamberden sâdır olan söz, fiil ve
takrirlerle, O`na ait sıfatlara denir. Bu manada sünnet, hadis-i nebevî ile eş
anlamlıdır.
Bir fıkıh terimi olarak
sünnet, farz ya da vacib kabilinden olmaksızın, Hz. Peygamberden naklolunan
nafile ibadetlerdir. (bk. Mendub) Fıkıh usulünde sünnet, Kur`ân`dan sonra şerî
delillerin ikincisi olup, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirleridir. Kelâm
bilim dalında sünnet, bid`atın karşıtı olup, Hz. Peygamberin düşünce ve
davranışlarına uygun bir hayat tarzı olarak tanımlanmıştır.
Gerek hadisçilere, gerekse
fıkıh usulü âlimlerine göre sünnet, üç bölümde ele alınmıştır: a) Kavli Sünnet:
Hz. Peygamberin herhangi bir konu hakkında sözlü olarak yaptığı açıklamalardır.
b) Fiili Sünnet: Hz. Peygamberin herhangi bir konudaki fiillerinin, sahabe
tarafından görülüp nakledildiği haberlerdir. c) Takrirî Sünnet: Hz.
Peygamberin, huzurunda sahabe tarafından söylenen sözleri ya da işlenen
fiilleri reddetmeyip susması, onaylaması veya güzel karşılamasıyla oluşan
sünnettir.
Delil değeri açısından
sünnetler, sünnet-i hudâ ve sünnet-i zevâid kısımlarına ayrılır: Sünnet-i hüdâ,
İslâm Dini`nde alamet olarak kabul edilen ve oldukça önem verilen ezan, ikâmet,
cemaata devam etmek gibi sünnetlere denir. Bunlar sünnet-i müekkede
hükmündedir, yapana sevap verilir. Yapmayan cezalandırılmaz ama kınanır.
Sünnet-i zevâid, Peygamber (a.s.)`in yeme, içme, giyinme, uyuma adabı gibi
ibadet kasdı olmadan, insan sıfatıyla yaptığı mutad davranışlarına denir. Bu
gibi hususlarda Peygamber (a.s.)`e uymak müstehap ve şefaatine vesiledir.
Sünnet-i zevâide uymayan bir kimse, cezalandırılmayı ya da kınanmayı da hak etmez.
Sünnet, dini hükümler için
Kur`ân`-dan sonra gelen ikinci ana kaynaktır. Kur`ân`daki hükümlerin açıklaması
ve Kur`ân`da bulunmayan hükümler için sünnete bakılır. Sahih sünnet, ibadet,
muâmelat, ukubat ve ahlâk da delil teşkil eder. İtikâdi konularda yalnızca
mütevatir sünnet delil olur. Haramı, helalı ortaya koyma konusunda Kur`ân`la
sahih sünnet arasında fark yoktur. Sünnet, hiçbir zaman Kur`ân`a aykırı düşmez.
Kur`ân`da ve hadislerde,
sünnetin değeri konusunda şöyle buyurulmaktadır: "Allah`a ve Peygambere
itaat edin ki merhamet olunasınız." (Âli-İmrân, 3/132), "Kim
Peygambere itaat ederse Allah`a itaat etmiş olur..." (Nisâ, 4/80),
"(Rasûlüm) De ki: Eğer Allah`ı seviyorsanız, bana tabî olunuz ki, Allah da
sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayan ve
acıyandır." (Âli-İmrân, 3/31), "...Şüphesiz ki, sen insanları
dosdoğru yola, göklerin ve yerin sahibi olan Allah`ın yoluna iletirsin..."
(Şûrâ, 42/52, 53); "Size iki şey bıraktım. Bunlara sımsıkı sarıldığınız
müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz: Allah`ın kitabı ve benim sünnetim."
(Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizî, Menâkıb, 31; Ahmed, IV/127), "Haberiniz
olsun ki, bana Kur`ân ve onunla birlikte bir benzeri daha verildi. Dikkatli
olun ki, koltuğu üzerindeki karnı tok bir adamın, "size şu Kur`ân yeter,
onda helal olarak bulduğunuzu helâl bilin, haram olarak bulduğunuzu da haram
bilin." diye konuşması oldukça yakındır..." (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5;
İbn Mâce, Mukaddime, 2; Tirmizî, İlim, 10; Ahmed, IV/131).
Kur`ân`a göre sünnetin yeri
şöyle ifade edilebilir: a) Sünnet, Kur`ân`ın kapalı ifadelerini açıklar. b)
Kur`ân`da temelleri var olan tamamlayıcı hükümler getirir. c) Kur`ân`da hiç
bulunmayan müstakil bazı hükümler koyar. d) Kur`ân`daki hükümleri te`yid eder.
Buna
göre sünnetin açıkladığı veya bağımsız olarak koyduğu hükümleri Kur`ân`da
arayıp da bulamayınca, "bunlar Kur`ân`da yoktur, dinî hüküm
değildir..." gibi bir anlayış tamamen yanlıştır. (A.G.) DİB Dini Kavramlar
Sözlüğü