Yüksek olmak ve haber vermek
anlamındaki "n-b-e" kökünden türeyen nebi (çoğulu enbiyâ) sözlükte,
haber veren, yüksek ve düz olmayan yer, çok ve geniş yol demektir. Terim olarak
Allah`ın, dini kurallarını, emir ve yasaklarını, öğüt ve tavsiyelerini
insanlara bildirmesi için görevlendirdiği insanlara denir. Bu insanlara,
peygamber, nebî dendiği gibi resul ve mürsel (elçi) de denir.
İslâm bilginleri resul ile
nebi arasında fark olduğunu, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilen
peygamberlere resul-mürsel, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla göndermeyip,
önceki bir resulün kitap ve şeriatını tebliğ etmekle görevli peygamberlere ise
nebi dendiğini söylemişler ise de, Kur`ân`da böyle bir ayırım bulunmamakta,
aksine nebilere kitap, hüküm, hikmet verildiği ve vahyedildiği
bildirilmektedir. Bakara sûresinin 213. âyetinde nebilerle beraber kitap
indirildiği bildirilmektedir: "İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah, nebileri
müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar
arasında hükmetsinler diye, O nebilerle beraber gerçekleri içinde taşıyan kitap
indirdi..."
Âl-i İmrân sûresinin 81.
âyetinde nebilere kitap ve hikmet verildiği ifade edilmektedir: "Allah,
nebilerden şöyle söz almıştı: Bakın size kitap ve hikmet verdim, sonra
yanınızda bulunan kitapları doğrulayıcı bir rasûl geldiğinde ona mutlaka
inanacak ve ona mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi ve bu hususta
ağır ahdimi üzerinize aldınız mı? demişti. Kabul ettik dediler..."
Âl-i İmrân sûresinin 70.
âyetinde kitap, hüküm ve nübüvvet verilmesi birlikte zikredilmiştir;
"Hiçbir insana yakışmaz ki, Allah ona kitap, hüküm ve nübüvvet versin de
sonra o insanlara Allah`ı bırakıp, bana kullar olsun desin..." (Casiye,
45/16; Ankebût, 29/27; Hadîd, 57/26).
Nisâ sûresinin 163. âyetinde
nebilere vahiy indirildiği bildirilmiş, bir sonraki âyette bunlara resul
denilmiştir: "Nuh`a ve ondan sonra gelen nebîlere vahyettiğimiz gibi (Ey
Muhammed!) sana da vahyettik. Nitekim İbrahim`e, İsmail`e, İshak`a, Yakub`a,
torunlarına, İsâ`ya, Eyyub`a, Yunus`a, Harun`a, Süleyman`a da vahyetmiş ve
Dâvûd`a Zebur vermiştik. Daha önce sana anlattığımız ve sana anlatmadığımız
elçilere (resul) de vahyetmiştik."
Kur`ân`da nebilere kitap
verildiğinin bildirildiği gibi, resullere de kitap verildiği bildirilmiştir
(Hadid, 57/25).
Bir âyette resul ve nebi
kelimeleri atıf harfi ile peş peşe zikredilmiştir: "Senden önce hiçbir
nebi ve resul göndermedik ki, o bir şey arzu ettiği zaman şeytan, onun arzusu
içerisine mutlaka (bir düşünce) atmış olmasın..." (Hac, 22/52).
Ebû Zerri`l-Gifârî; Ya
Rasûlallah! Nebilerin evveli hangisidir diye sormuş, Peygamberimiz
"Âdem`dir" demiştir. "O nebî mi idi?" diye sormuş,
"Evet nebi idi" cevabını vermiştir (Ahmed, V/178). "Ya
Rasûlallah! Nebilerin sayısı kaçtır" diye sormuş, "124.000`dir"
diye cevap vermiştir (Ahmed, V/179). "Ya Rasûlallah! Onlardan kaçı
resuldür" diye sormuş, "315`i" cevabını vermiştir (Ahmed,
V/179).
Rasûl ve nebi kelimelerinin
geçtiği âyetler birlikte değerlendirildiğinde her ikisinin de ortak vasıflara
sahip olduğu görülmektedir. Bu vasıflar; kitap, hikmet, nübüvvet ve hüküm
verilmesi, vahyedilmesi, uyarıcı ve müjdeciler olarak gönderilmiş olması ve
mücrimlerin düşmanlığına maruz kalmaktadır. (Âl-i İmrân, 3/79, 81; Nisâ,
4/63-165; Ahzap, 33/45; Hadîd, 57/25-26). (İ.K.) DİB Dini Kavramlar Sözlüğü
RESUL: Sözlükte "risalet
görevini yerine getiren elçi" anlamına gelen resul, dinî literatürde,
Allah tarafından yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir topluma veya bütün
insanlığa gönderilen kimsedir. Buna mürsel de denir. Çoğulu rusüldür. Rasûl
kelimesinin kökü olan "risl", yumuşaklık ve kolaylık üzere göndermek
veya yumuşaklıkla yürümek ve yol almaktır.
Resul kavramı nebi kavramına
oranla daha kapsamlıdır. Zira her resul aynı zamanda bir nebidir. Fakat her
nebi bir resul değildir. Hz. Muhammed hem resul hem de nebidir. Çünkü o
müstakil ve mükemmel bir din olan İslâm ile onun hükümlerini ihtiva eden
Kur`ân`ı getirip açıklamıştır. Resul kelimesi bazen melekler için de
kullanılmıştır. Her resul insanları irşad, ıslah ve hak yola davet etmek için
kendi kavminin dilini konuşacak şekilde gönderilmiştir. Şu âyet de bu hususu
ifade etmektedir: "(Allah`ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her
peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini
saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet
sahibidir." (İbrâhim, 14/4) (İ.K.) DİB Dini Kavramlar Sözlüğü