Bazı kendini bilmezler, sözüm
onlara; Kahramanmaraş"ın kurtuluşunda Mustafa Kemal"in veya o zaman kurulan
Kuvvay-ı Milliye"nin hiçbir etkisinin olmadığını söylemektedirler. En zor
şartlarda böyle bir oluşumun ne kadar zor olduğunu bilen bilir. Ve halen tarihi
çarpıtmaktan geri durmayanlar "Kendini Kurtaran Şehir" algısının, cehaletini
sürdürmektedirler. Hatta daha da ileri giderek, güya savaştan sonra Fransızlar:
"Biz gece yeşil sarıklılarla, gündüz çetelerle savaştık," diyesiymişler.
Savaştan sonra hayatta kalan Fransızların veya Ermenilerin böyle bir söz
söylediklerini hiçbir kaynaktan ne okudum, ne de duydum. Savaştan sonra bile
halkın zihinlerini boş inanç, bilimsellikten, gerçekçilikten uzak hurafe
fikirlerle (boş inanç) doldurmuşlardır. Şimdi burada mucizelerden söz açmak
istemiyorum. Bu başka bir yazımızın konusu olabilir.
Evet. Kahramanmaraş halkı o
zaman, yediden yetmişe, tek vücut olmuş, kenetlenmiş, şehitler vererek,
sömürgecileri kentimizden atmayı başarmışlardır. Onların, torunları her yıl 12
Şubat gününde, erkeklerimiz, kadınlarımız ve genç kızlarımız milli
kıyafetlerini giyerek resmigeçit yaparlar; hem bayram yapmakta, hem de minnet
ve şükranlarını saygıyla sunmaktadırlar.
Şimdi biraz gerilere
gideceğim. Tarihçi değilim, ama tarihçi olmaya ne gerek var. Mesleği, ne olursa
olsun yazılmış eserleri okuyan insanlar, ufkunu genişletir bilgi sahibi
olurlar. Mustafa Yıldırım"ın tarihi roman tadında "58 Gün" adlı kitabında çok
güzel anlatmaktadır. Çanakkale Savaşı"ndan sonra Türk Ordusu"nu Liman Von
Sarders komutasında Suriye ve Şeria çöllerine, sürerler. Emperyalist güçler,
Türk Ordusu"nun son askerinin de bitirilmesi çabası içine girmişlerdir. Büyük
kayıplar verdirilerek ordumuz dağıtılmaya çalışılmıştır. Bu çöllerde ne hikmetse hep Türk Ordusu
kayıplar vermiştir. Alman ordusuna bir şey olmamıştır. Çünkü komutan Alman"dır.
Bu savaşta akıllıca hareket eden Komutanlar, (Gazi Mustafa Kemal, İsmet İnönü,
Fevzi Çakmak ve Rauf Orbay) ordularını dağıtmazlar. Yani tamamen teslim
olmazlar. Hele Mustafa Kemal ileriyi gören bir komutandı, Kilis"ten Adana"ya
geçerken Maraş"a silah ve cephane gönderilmesini emreder. (Yıl 1918) Bu gerçeği
gören komutanlar oldukça az kayıp vererek, çöllerden kurtulmayı başarmışlar.
Emperyalist güçlerin amaçları orduyu o kızgın çöllerde aç, susuz, kırdırıp Anadolu"yu
daha rahat işgal fırsatı yakalamanın yollarını aramaktaydılar.
Gazi Mustafa Kemal bu gerçeği
çok iyi biliyordu. Hatta emperyalistler o zaman nüfusunun büyük çoğunluğu
Ermeni olan Maraş"ı (Ermeni çoğunluğa güvenerek) kolay yutulacak lokma diye
tahmin etmişlerdi. Mustafa Kemal onların niyetlerini bildiği için, özellikle
Maraş"ın savunmasına çok önem veriyordu. Buraya gönderilen silah ve cephane
daha işgalden önce Ceyhan nehrinin batısında güvenilir bir yere saklanmıştı.
Yalçın Özalp (Milli Mücadele"nin İlk Zaferi)
Nihayet, 1919"dan itibaren yer
yer işgaller başlamıştı. 1919"dan itibaren Samsun"a ayak basar basmaz, "Amasya
Tamimini" yayınladı, Sivas ve Erzurum Kongrelerini topladı. Halkın azim ve
kararlılığı yurdu içinden çıkılmaz durumdan kurtarmıştır. Yani Mustafa Kemal
gücünü halktan alırken, Damat Feritler ve işbirlikçileri İngilizlerden,
Fransızlardan güç almaya çalışıyorlardı.
Bu kongreler neticesinde
Kahramanmaraş"a Kuvvay-ı Milliye tarafından üç tane subay gönderildi. Yörük
Selim, Aslan Bey, Kılıç Ali. Bayramlarda gösterilerde, onların isimlerini,
eylemlerini anarlar, fakat kim tarafından gönderildiğine vurgu yapmazlar ne
hikmetse. Elbette Maraşlının azim ve kararını ortaya koyarken, bir düzene
ihtiyaç vardı. Bu düzeni de Ankara ile dirsek temasına geçilerek sağlanmalıydı.
O tecrübeli subaylar tarafından bilinçli, düzenli hareket edilmiş olmasaydı,
her şey arap saçına dönerdi. Böyle bir düzen kurulmasına rağmen gene de çok
şehit vermişiz. Bunu hiç kimse inkâr edemez, inkâr etmeye de kalkışamaz. Böyle
bir davranış, yakın tarihimizi inkâr etmektir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Güneşi
balçıkla sıvamaya çalışanlar, hüsrana uğrarlar, kendi kendilerini aldatmış
olurlar.