Avrupa birliği; hatırlarsanız
AB"ye girmek için eskiden nasılda can atardık, manşetleri her gün AB ile
Türkiye ilişkisi hakkında ki haberler süslerdi, AB"de de bir çöpçü bile,
Türkiye hakkında bir değerlendirmede bulunsa gündem olurdu. Avrupa Birliği
üyesi olmaktı ülkenin en büyük hayali. Sanki AB"ye üye olsak bütün
sıkıntılarımız bitecekmiş gibi anlatılırdı. Yeni yasalar, yeni düzenlemeler,
yeni hedefler hep AB"yi memnun etmek hedefiyle yapılırdı
Ya şimdi?
Avrupa"da bütünleşme süreci
1950"li yıllarda başladığında odağında kömür ve çelik vardı. Bugün de
bütünleşme çabaları tahviller ve krediler ile devam ediyor. Muhtemelen
Avrupa"da "demokrasi" bu sürecin başlangıcından beri sadece dekor veya
aksesuardı. Paranın gücünü tek merkezde toplamak için kurulan AB, demokrasi
örtüsüyle paranın üstünü örtmüştü ve dışarıya tozpembe gözükmeye çalışmıştı.
Şimdi AB, örtünün altında ki paranın azalmasıyla sarsılıyor, uykusuz geceler
yaşıyor.
AB; Roma İmparatorluğunun
hayalini kuran, Hristiyanlar için gelmiş geçmiş en büyük projeydi. Temelde
benzer ülkeler birleşecekken, açılım ile topraklarını genişletmeye ve kör
yürümesiyle gitmeye başladılar. Kıbrıs Rum Kesimini alırken, Hristiyan
devletler birliğiyiz diye avazı çıktıkları kadar bağırıyorlardı; bunu bir bizim
başımızda ki at gözlüklü başbakanlar göremedi
Roma"nın makûs talihi
tekrarlanacak gibi duruyor, yine yıkılacak, yine dağılacak ve yine
bireyselleşmiş bir Avrupa ortaya çıkacak
Zaman gazetesine röportaj
veren İngiliz başbakanı (eski), biz Türkiye"yi AB"ye alamayız, çünkü siz
Müslüman bir ülkesiniz derken, gerçeği bu kadar berrak anlatan cümle kurması,
birliğe almak zorunda kalmalarından kaynaklanan, rahatsızlıklarını dile
getirmekteydi. Euro bölgesi, bugün krizlerin merkezi haline gelmiş durumda ve
amiral gemileri olan Almanya ve Fransa, Euro yükünü taşıyamaz hale gelmiş
durumdalar. Kendi ekonomik durgunluklarını düzeltmeleri gerekirken, Akdeniz"de
ki üyelerin hovarda evlatları, Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz sürekli
patlamaya hazır bomba gibi durmaktalar ve tedirginlik oluşturmaktalar.
Fransa"nın ekonomik olarak %0 büyümesi, dar boğaza doğru sürüklendiğini
görmesi, Almanya"da büyümenin her yıl azalması ve ekonomisinin durağan
pozisyona doğru gidişi, asıl Avrupalı olan Norveç"in, İsveç"in, İsviçre"nin
üyeliğe girmeyişi ve Euro bölgesinde olup da kendini hala Euro"ya geçirmeyen ve
bunu kabul etmeyen İngiltere
AB bitecek, bugün bunu göremeyen siyasetçi,
basiretsizdir ve ufuksuzdur.
Bu ekonomik satranç oyunu,
AB"de ki bütün fikri özgürlükleri baskılamaktadır. AB artık insanların
özgürlüğüne kısıtlamalar yapan, yaşam kaliteleri gelişmekte olan ülkeler
düzeyine gerileyen, binlerce yasa ile çerçeveler birliğine dönmüş durumda
Hatta -kimse inkâr edemez- Avrupa Birliği bugün Avrupalıların özgürlüğü
karşısındaki en büyük tehdit haline geldi. Zavallı Yunan halkı tasarruf yapmak
istiyor mu? Fakirleşen Orta Avrupa ülkelerin yurttaşları sübvansiyonlardan
feragat etmek istiyor mu? Kuzey Avrupalılar Akdenizlilerin bütçe açıklarını
kapatmak için mali anlamda fedakârlık yapmak istiyor mu? Onlar -hepsi-
ülkelerindeki seçimlerinde hükümetlerini seçerken, ona bunları yapması için mi
yetki veriyor?
Her durumda Avrupa Birliği,
ilk günlerde göstermiş olduğu ve sonrasında sürekli olarak canlı tutmak
istediği gibi uyumun, demokrasinin ve "yeniliğin" güvenli adresi olmayacak.
Muhtemelen Türkiye için- Birliğe üye de olsa, aday da olsa- geleceğe dair
sağlam bir "B planı" olması lazım. Asya"da Şangay birliğine, Türk devletler
birliğine veya İslam devletleri birliğine vermiş olduğu önemi artırmalı, üyesi
olduğu birliklerin yaptırım güçlerini AB kadar olmasa da, AB"ye yakın bir
konsorsiyuma taşımalıdır. Çünkü Avrupa Birliği"nin bilhassa 2007 yılında krizin
patlamasından bu yana izlediği tutum kaygı veriyor. Hem krizdeki ülkelere ve
onların halkına yönelik tutumu hem de diğerlerinin onlara desteğine yönelik yaklaşımı
tedirgin edici. 2013 yılında ise hala -harcanan muazzam paralara rağmen- batık
ülkeler, iflasın eşiğinde devletler, perişan halklar, artan işsizler ve hatta
Avrupa"da uzun yüzyıllarından ilk defa ve ciddi biçimde baş gösteren "ağır
sefalet" ve "açlık sınırı riski" var. Elbette herkes herkesle iyi ilişkiler
içerisinde olmalı. Ama geleceği için iyimser olan ülkeler Avrupa Birliği ile
"sadece iyi ilişkilere sahip" olsalar, galiba yeterli.