Anne baba olmak zor bir görev;
ben bilmem bu duyguyu ama sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu düşünür dururum.
Siz başkasının günahını taşımak zorunda değilsinizdir; ama evladınızın
günahından daima pay vardır anneye babaya
"Yaş otuz beş ömrün yarısı
eder"" derken şair günümüzü hayal edememiş olmalı; otuz beşin şimdi ki evlilik
yaşı olduğunu düşünememiş. Niçin böylesi ileri yaşlara erteleniyor evlilikler?
Erkeğin ailede ki rolünün
eşitlik propagandasına kurban gitmesi, kadınların ailede ekonomik güce sahip
olması, evlilik konusunda bağlılığın zayıflamasına ve unutulmasına sebebiyet
vermiştir. Siz aile müessesinde ki bağların nasıl oluştuğunu hiç düşündünüz mü?
Bir anne dokuz ay çocuğu karnında taşıyor ve ona canından can katıyor, en az
iki yıl sütüyle besliyor ve kokusunu kokusuna katıyor; bu öyle büyük bir bağ
kuruyor ki "anne"" deniyor. Peki, babada durum nasıl? Bir babayı mutlu eden
evladına ve ailesine verdiği emek ve onların güzel günler geçirdiğini
görmektir. Şimdi ailenin reisliğini erkekten alırsanız, yani ailenin yönetimini
erkekten alırsanız, baba ailede ne işe yarayacak, nasıl ailenin içinde kendini
gereklilik kipiyle kaplayacak. Evlilik sadece cinselliğe bağlanırsa, gençler
bunu daha kolay yollarda arar, evlilik gibi bir zor sürece ve bağlılığa girmek
istemezler. Buda daha rahat hareket eden, ailelerin koruma duvarları dışında
yaşayan gençler için denenmeye değer bir istek haline gelir.
Televizyonların çarpık
ilişkileri teşvik ettiği ve sıradanlaştırdığı, dizilerde "mukaddes"" büyük
ahlak imparatorluğuna bile çamurlar atıldığı, simgeleşen yüzlerin ahlaksızlıkla
bulundukları konuma geldiği ve gençlerin ailelerinden daha çok televizyonla
vakit geçirdiği böylesi bir zamanda, feminist söylemlerin ve kadına şiddetin
ballandırılarak servis edildiği bir zamanda, erkekler kendilerinde ki evlilik
isteklerini baskılıyorlar ya da arka planlara atıyorlar.
Evlilik ile ilgili kararlar
öncesi, Ailelerin bitmek bilmez istekleri, adettir bu olacak şu olacak
listeleri, el âleme görmelik işler, bütçesel kısıtlamalar
Etrafımızda ki yaşlı
insanlara kaç yaşında evlendiklerini ve çeyizlerinde ne getirdiklerini bir
sorabilsek, günümüzün acımasız "düğün pazarı""nı görürüz. Benim ailem 18
yaşlarında evlenirken, yanlarında çeyiz olarak döşek, yatak, minder, bakır mutfak
eşyaları ve zahra hazırlamaya yarayan ıvır zıvır eşyaları getirmişler
ya
şimdi? Elektronik ve elektrikli aletler, mobilyalar, mutfak setleri, porselen
takımları, ince (pahalı) örmeler ve hiç kullanılmayan lüks eşyalar. Evlilik
pazarı Türkiye"nin en kaymaklı pazarı
Modernleşen ülkemde eskilerin
doğruları da eski kabul edilip "tabu yıkımları""na maruz bırakılıyor. Sözüm
ona elektrikli evlilikler yapılıyor, eh bu ülkede de elektrik kesintileri
olağan ve sıradan şey! Sonuç ayrılıklar. Yakın bir arkadaşım nişanlısından
"elektrik alamıyorum"" diye ayrıldı
Voltajı eksik gelmiş galiba
diğer
arkadaşım olgunlaşmayı bekliyormuş (yaşı 28), armut musun mübarek olgunlaşmayı
bekliyorsun. Diğer arkadaşım "araba ev -
gençliğin geçmesi"" üçgeninde hareket ediyor. Arabasını alacak sonra
evini ve sonra gençliğinin keyfini sürecekmiş sonra evlilik! İşte bu duruma
mantık evliliği deniyor, ya da katlanmak. Eskiden ev yapılır aile kurulurdu,
şimdilerde evlilik yapılıyor apartman katına oturuluyor adı da katlanmak oluyor;
Allah sabır versin.
Erkek diyorduk ya, aileyi dişi
kuş yapar, erkeği güçlü kılanda kadındır, zayıf kılanda
Kadının bu kadar güçlü
olduğu pozisyonda olması güzel bir şeyde; erkeğin zayıf bırakılması toplumsal
bir yıkımdır. Biz öz adet ve geleneklerimizde, ataerkil yapımızda, erkeği söz
sahibi yapmışız. Atalarımızın bir bildiği vardır ve bize en uygun olan şey
atalarımızın bize bıraktığı mirası devam ettirmektir. Peki niçin biz Avrupa"nın
züppelerine uyuyoruz. Kime benzemeye başladığımızı görebilsek keşke, daha önce
ki yazılarımda kıyafetlerimizin Avrupalaştığını ve Avrupa özentisinin bizi
kendimize karşı öteleştirdiğini yazmıştım. Şimdi ailesel yapımızın da
Frenkleştiğini görmek beni derin üzüyor. Erkeğin ailede ki konumunu yaşamaması
aile içinde mutsuzluğa sebep olmakla kalmaz aile içi yıkımlara yol açar. Belki
de bu yüzden boşanmalar sıradanlaştı. EĞER AİLEYİ KORUYAMAZSAK, PKK"YA, YABANCI
DEVLETLERE YA DA İÇİMİZDE Kİ DÜŞMANLARA GEREK KALMAZ; ZATEN BU ÜLKE O ZAMAN YOK
OLMUŞTUR.