Bilindiği üzere İslam Arap ve
Yahudi-Hıristiyan kültürlerinin ortamlarında oluşmuştur. İslam"ın Mekke
döneminde Hz. Muhammed 570-632 yıllarında Araplara Kur"an"ı getirdiğinde, Arabistan
halkı, ezici sosyal ilişkiler ve katı şiddet döngüsü içinde bulunuyordu. Hz.
Muhammed"in sosyal adalet içerikli mesajı hızlı bir şekilde taraftar buldu. Bu
durum Mekke aristokratlarını tehdit etmeye başladı. Onlar büyük bir şiddetle
Hz. Muhammed"in öğretilerine karşı çıkmakla kalmadılar; Müslümanları sürekli
tehditlere, fiziksel işkencelere ve zihinsel ıstıraplara maruz bıraktılar. Hz.
Muhammed ve ilk Müslümanlar bu şiddete ve bu zulme karşı büyük bir sabır ve
metanet gösterdiler. Çünkü İslam bir ahlaki devrim getirmek istiyordu. Allah,
müminlere bu durum karşısında sabır göstermelerini, savaşmamalarını (Nisa, 77),
kötülüğü iyilikle karşılamalarını (Fussilet, 34), zora başvurmaksızın (Beled,
22; Tâhâ, 2; Bakara, 256) tebliğ faaliyetlerine akıl yoluyla, güzel öğütle ve
iyi bir tartışma yöntemi ile (İbrahim, 25) devam etmelerini istiyordu. Mekke
döneminde "cihad" dan bahseden ayetlerde (Furkân, 52; Lokmân, 15; Ankebûd, 6,
69) cihad sözcüğü din uğrunda çaba sarfetmek, gayret göstermek, mücadele etmek
anlamındadır (Râgb el-İsfahânî, el-Mufredât fi ğaribi"l-kur"an, İstanbul 1986,
s.142). Ancak, inanç düzeyinde şirki, ahlaki düzeyde kabalık ve zulmü egemen
kılan Mekkeliler Hz. Muhammed ve Müslümanları temsil ettikleri mutlak hakikat
davasını yok saymakla kalmadılar onları yurtlarından da çıkardılar. Hz.
Peygamberin 622"de Mekke"den Medine"ye hicretinin gerçek manası aynı zamanda
yerel vatanseverlik ve Tevhid inancının reddedilmesinde yatar. Kur"an"ı
Kerim"de bu durum şöyle ifade edilir: "Müslümanlar, başka amaçla değil, sırf
"Rabbımız Allah"tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanların kötülüklerini diğer bir kısmı ile
def edip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah"ın ismi bol bol anılan
manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi"(Hacc, 39-40).
Mekkeli müşrikler Hz.
Muhammed"i ve Müslümanları yurtlarından çıkarmakla kalmadılar
Medine"ye/Müslümanlara saldırı planları ve hazırlıkları yapmaya da başladılar.
Durum onu gösteriyordu ki Müslümanlara yaşam hakkı vermek istemiyorlardı.
Müslümanlar ise büyük bir gerilim içinde kimliklerini güçlendirmek ve yaşam
hakkını korumak için bir yol arıyorlardı. Müslümanlara kimliklerini korumak ve
yaşamlarını sağlamak amacıyla savunma maksatlı savaşa izin verildi (Hacc,
22/39). Bu izinde cihad kavramına "savaş" anlamı da yüklendi. Hz. Peygamberin
ve Müslümanların temsil ettiği mutlak hakikat davasının yok edilmesi
taraftarlarının boğulması (Tevbe, 32), yollarından zorla döndürülmesi (Bakara
217) ve alaya alınması (En"am 10) karşısında Allah, Hz. Muhammed"in ve
Müslümanların safında; şirkin ve müşriklerin, küfrün ve zalimlerin ise
karşısında olduğu; keskin, sert bir ideolojik dille söylem üretti. Allah"a
nispetle Müminler "Allah"ın dostları" (Şûra 9), müşrikler ise "Allah"ın
düşmanları" (A"raf, 30). Müminler "Hizbullah" (Mücadele,22), müşrikler ise
"Hizbu"ş-Şeytan" dır (Mücadele, 19). Allah"a nispetle bu yeni yol O"nun yolu
(En"am 117), boyası (Bakara, 138), ipi (Âlû İmran, 103) ve nurudur (Âraf, 157).
Hakikate nispetle ise, müminlerin ve müşriklerin konumları şöyledir:
hidayet-dalalet (Nahl, 36), nur-zülmat (İbrahim, 1), hak-batıl (İsra, 81),
ahirete nispetle cehennem ehli, cennet ehli (Âraf, 44), müminler, kafirler
(Araf, 76), tasdik edenler, yalanlayanlar (Kıyam, 31) şeklindedir. Müminler
derin düşünen akıllı insanlardır (Sâd, 43), müşrikler ise sağır, dilsiz ve kör
insanlardır (Hûd, 24); ayrıca, onlar "necis" tirler (Tevbe, 28). Kısaca Allah
bu ideolojik, psikolojik, kültürel, sembolik kavgada "hakem" değil "taraf" tır
(Hacc, 38). O, müşriklere ve kâfirlere düşmandır (Bakara, 98) (İ.Güler, Kur"an"da
Cihad"ın Teoloji-Politiği, İslâmiyât,
Yukarıda geçen ayetlerde
ilginç olan; dokunulmazlığa, inanca, vatana aynı zamanda kutsal şeylere
düşmanların askeri saldırılarına karşı savaş meşru gösterilmiştir. Kuran"ın
savaş etiği ile ilgili olan birkaç bölümünde, ancak hayati tehlike içindeyken,
savaşılabilir, açıklaması yapılmıştır. O halde Allah"ın gönderdiği ve
mensuplarını dünya ve ahiret kurtuluşuna, esenliğe, uzlaşmaya, barışa,
emniyete, teslimiyete, huzura, mutluluğa ve kurtuluşa götüren inanış ve
davranışlardan meydana gelen bu dini, radikal söylemlerin kaynağı, şiddet ve
savaş dini olarak takdim edilmesi dünyada İslam"ı ve Müslümanları sorgulama,
onları mahkûm etmeye yönelik çalışılmaların bir sonucudur diye düşünüyorum. Ancak,
bunu söylerken, yukarıda da işaret ettiğim gibi
Kura"nın etik normlarını doğru bir şekilde anlayabilmek için, tarihsel
bağlamı çözümlemek gerekmektedir. Bu bağlamda
tarihi bağlamını gelecek yazımızda anlatmaya çalışacağız.