Bağışlanmayı dilemek, bağışlanmak; erdemli hayatın vaz geçilmez iki ana ilkesi. Birileri bilerek veya bilmeyerek birilerine karşı ya kırıcı bir davranışta bulunur, ya da kişiye zarar ziyan verir. Bunun boyutu çok geniştir. İlk çocukluk yıllarında bazı hatalarımız olur. O yıllarda iç muhasebe yapma yeteneğimiz henüz gelişmemiştir. Bizi eyiten büyüklerimiz, hemen müdahil olup el öptürüp özür diletirler ki hatamızı kabullenip, bir daha o hatayı yapmamaya yönelik kişilik geliştirelim. Ancak özür dileyince yapılan çirkinliğin kaybolacağını düşünmek saf dillik olur. Hiç bir insan, hiçbir toplum bir başkasının hatalarından dolayı sorumlu tutulamaz. Bir başkasının günahını, bir diğer insana yüklemek, onu sorumlu tutmak evrensel bir düşünce değildir. Burada olsa, olsa tarafların geçmişte olanlardan ders çıkarmasıdır. O, olumsuzluğun bir kez daha olmaması için gerekli önlemlerin sağduyu ile alınmasıdır.
Ünlü düşünürlerden biri;??Affeden asildir. Af dileyen daha asildir .?? tarzında bir önerme geliştirmiş. Burada muarız kalınan olumsuz durumdan dolayı; göğüs gerip, tahammül gösterip, sabredip muarızımızı bağışlamak büyük bir özveridir. Bağışlama, affetme erdemlerin en yücesidir. Özellikle de mukabele etme şansı varken sineye çekmenin değeri bir şeyle ölçülemez. Bizim inançlarımızda, töremizde kan davası gütmeyi yüce Peygamber?imiz Arafat?taki Veda Hutbesi?nde men etmiştir. Buna rağmen, milletler tarihlerinde olanların kan davasını güdenleri görüyoruz. Maalesef, bunu yapanlar, bunu tahrik edenler, provoke edenler
Müslüman?ım diyenler arasından çıkıyor. Eyer insanda azıcık iz?an, sağduyu varsa buna alet olanların ne niyette olduklarını sezinler.
Sayın Başbakanın özrü kendisini bağlar. Beni bağlamaz. Tarih şuuru olanlar bu konunun tarihçilerin konusu olduğu bilincine varır. Mustafa Kemal Atatürk?ün şu sözü;??Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.?? Günümüzün haletini ve koparılan bir kaşık sudaki fırtınayı ne güzel anlatıyor. Daha Milli Mücadelenin başında Erzurum Kongresinden sonra Sivas?a geçmek isteyen Heyet-i Temsiliye üyeleri ve Atatürk ?ün yolu İngilizlerle iş birliği halinde olan Dersim eşkıyaları tarafından kesileceği ve katledilecekleri istihbaratı alınır. Neye mal olursa olsun yola devam edileceği kararına varılır. Sıkı güvenlik önlemleri alınarak o bölgeden geçilir. Sivas?a intikal edinilir. Şevket Süreyya Aydemir bu olayı Tek Adam adlı eserinde ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Yılmaz Özdil gibi güvenilir bir gazetecimiz in ortaya koyduğu belgelerde Seyit Rıza?nın İngilizlerle yaptığı iş birliği daha nasıl kanıtlanır. O şunu dedi, bu şunu dedi söylemleriyle suyumuz bulandırılmaya çalışılıyor. Başbakan böyle dedi. Hadi biz de hep bir ağızdan; düm teke, teke tek diye hep bir ağızdan makam tutalım. Sanki fizikteki rezonans(zoraki titreşim) gibi diyapazon vari aynı frekansta titremeye başlayalım. Ben Dersim?le ilgili bir anıyı yakın tarihte kaybettiğimiz, sabır timsali, abide insan, eski Azot Gübre Fabrikaları Genel Müdürü Yaşar Erkenez ağabeyden dinledim. Yaşar Erkenez ağabey;??Dersim, Seyit Rıza isyanında Elazığ?da lise öğrencisiydim. Günlerce, jandarma, asker şehit haberleri Elazığ?da çalkalanıyordu. Devlet gafil yakalanmıştı. Yerel bazda konuşlandırılmış savunmasız karakollar basılıyor bir tek erat kalmamasına katlediliyordu. Bu günkü gibi ulaşım ve haberleşme imkânları olmadığı için isyancılar devlete galebe çalmışlardı. Yörenin coğrafi konumu da isyancıların lehine bir durum yaratıyordu. Elazığ?dan sevk edilen kuvvetler itibariyle devlet bütün varlığı ile isyancıların üzerine yöneldi. Devlet bu işlere yoğunlaşırken, İngilizler Irak?taki Kerkük Musul petrolleri üzerindeki amaçlarına ulaştı. Misak-ı Milli içerisinde atfedilen müktesebatımızı Dersim isyanı yüzünden kaybettik. Dersim?i İngilizler bize karşı koz olarak kullanmıştı. Bütün uğraşlar sonunda isyan bastırıldı. Failler Elazığ?a getirildi. Halk infial halindeydi. Bunlar niye yargılanmalı, hemen infaz edilmeli, diyorlardı. Devlet, celal etini, asaletini, adaletini gösterdi. Delillere ve tanıklara dayalı yargı Elazığ Stadyumunda başladı.
Mahkeme günlerce sürdü. Masumiyeti kanıtlanılanlar salıverildi. Suçluların kimi hapis kimileri de idama mahkum edildi. Bizler lise öğrencileri idik. Her şeyi yakinen izliyor ve algılayabiliyorduk. İdamlar gerçekleştirilmeden Elazığ?da bir şayia yayıldı; İsmet Paşa Elazığ?a gelecek, bütün idam cezası alanları affedecek. İnsanların ciğeri yanmıştı. İnfazların bir an önce yapılmasını istiyorlardı. Yüzlerce Mehmetçiğin na hak yere akıtılan kanı yerde kalmamalıydı. Bir tedirginlik, huzursuzluk başlamıştı. Açıkça toplumsal bir tepki olacağa benziyordu. Bir sabah okula gitmek için evimizden ayrıldığımda, yol boyunda muhtelif yerlere darağaçları kurulmuş bazı kişilerin idam edilmiş olduğunu gördüm. Öğlede okul çıkışında bütün darağaçları kaldırılmıştı. Gönülleri kirleten sis bir nebze de olsa silinmişti.??Bu anılarını anlatan rahmetli Yaşar Erkenez Dersim?de şehit edilen Mehmetçiklerden söz ederken gözleri buğulanıyordu. İki şehit babası olarak bu acıyı onun kadar hisseden az bulunur. O, bu dünyada acıların en büyüğü olan evlat acısını sinesine çekti. Sabır ve tevekkülle bunlara göğüs gerdi. Topraklar onu incitmesin. Allah ona gani gani rahmet eylesin.
Zor bir dönemden geçiyoruz. Allah bizi bir imtihana tabi tutuyor. Bilip bilmedik beyanlarla, uyuyan fitneyi uyandırana Allah lanetleme yağdırıyor. Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.