Kurtuluştan önce, dedelerimiz Kahramanmaraş?ta, Kahramanmaraş?ın sakinlerinden Ermenilerle iç içe yaşamışlar. İlişkilerinin düzeyini onlardan dinledik. Doğal olarak Fransız işgal kuvvetleri gelinceye kadar, ilişkilerde bir anormallik yaşanmamış. Ne zaman ki Fransız işgal kuvvetleri gelmiş, Ermeniler birdenbire değişmişler. Şımarık, taşkın, saldırgan mütehakkim bir kimliğe bürünmüşler. Giyimleri, kuşamları geleneksel Türk kıyafetleri olup hep Türkçe konuşurlarmış. Üstelik hep zanaat erbabı olup, çok varlıklı insanlarmış. Bağ mevsimi gelip de Maraşlı bağlara göçtüğü zaman, komşu Ermeni bağlarından saz, santır sesi hiç eksik olmazmış. Zevk safa içinde yaşamlarını sürdürürlermiş. Art arda11 yıl süren savaşlarda Türk nüfusu hep kırılmış. Meydan hep Ermenilere kalmış. Bildiğimiz kadarıyla Maraş?ın zengin ve saygın Ermenilerinden Hırlak Agopyan son Osmanlı Meclis-i Mebusanında Maraş mebusu olarak bulunmuş. Anadolu?nun genel olarak, Ermeni?lerle meskûn olan yerlerinde durum aşağı-yukarı bu durumdaymış. Benim Kahramanmaraş?ta ilk çocukluk yıllarında tanıdığım Ermeni Tahtacı Karabit?tir. Asıl adı gerçekten Karabit miydi? Yoksa biz Maraşlıların taktıkları lakap mıydı, bilemiyorum. Nasıl olduysa harpten sonra Maraş?ta kalmış? Kereste ticaretiyle uğraşırdı. Zengin varlıklı bir insandı. Çevresinde saygı uyandırırdı. Çocukluk belleğimde kalanlardan biri de kuyruğu kesik iri bir eşeğinin olduğudur. Yaşım itibariyle idrak edecek durumda değildim. Şakacı, nüktedan bir insanmış. Hanımı Vardani teyze Karabit dayının ölümünden sonra uzun süre yaşadı. Çok temiz, hoş sohbet, saygılı bir kadındı. Divanlı?da Yolaçanlar ailesiyle kalırdı. Kendisine Karabit dayıdan kalan mal varlığı ile müreffeh yaşadı. Divanlı?da her eve teklifsiz girer, saygı ve hürmet görürdü. Bir ara Antep Amerikan Hastanesinde çalıştığı için kırık dökük İngilizce bilirdi. Bütün bu güzel huyların altında, kaplan kini yatar mıydı? Onu da ancak Allah bilir.
1986 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde Fransa?daki Türk çocuklarının eğitimi için Saint Claude?de görev yaptım. Fransa?nın birçok yerinde olduğu gibi bu havalide de dedeleri Anadolu?dan gelmiş Ermeni aileler vardı. Orda da Türk işçi ailelerle gayet iyi ilişkiler içindeydiler. Fransa?da doğup büyüyenler dâhil hepsi Türkçe biliyorlardı. Türkçe?yi özellikle çocuklarına öğretiyorlardı. Türk sanat müziği hayranıydılar. Görmedikleri, dedelerinden dinledikleri Anadolu?nun sevdalıları? Genetik olarak fizik yapıları da bizim insanımıza çok benziyorlar. Fransızlara benzemiyorlar, yağız, esmer insanlar. Bir keresinde, birlikte Fransa?ya gittiğim rahmetli Sefer Demir beyin çalıştığı Oenax?a ziyarete gitmiştim. Bizdeki semt pazarlarına benzer, pazarlar kuruyorlar. Merak sanki ile Pazaryerini gezerken, tam Pazaryerinin orta bir yerindeyken, Türkçe;??Anasını, avradını? ettiğim Arabı, benim Ermeni olduğumu bilmiyor musun? Yerimi nasıl alırsın.?? Diye tehdit dolu küfürler savuruyordu. Tabii olaya polis müdahil oldu. Kavga bir Ermeni pazarcı ile Arap pazarcının yer paylaşım kavgalarıydı. Merakıma mucip oldu. Adam ben Ermeni?yim diyor. Ne Fransızca, ne de Ermenice tehditler savurmuyordu. Meğer bu ortamlarda Türkçe daha etkili oluyormuş. Böylece güzel Türkçemizin bir yönünü daha öğrenmiş olduk.
Çalıştığım yerdeki Türk derneğine sık sık uğrayan Metin ve Kemal adlı iki Ermeni?yle de tanışma fırsatım oldu. Gerçek adlarının da ne olduğunu öğrenemedim. Herkes onları Metin ve Kemal adlı Ermeniler olarak tanıyordu. Eksportluk yapıyorlardı. İstanbul Türkçesini çok güzel kullanıyorlardı. Bütün alış verişleri Türk işçi aileleriyleydi. Türkiye?den ithal ettikleri gıda maddelerini Türk işçi ailelerine pazarlıyorlardı. Türkiyeyi, Türkleri kalbi muhabbetle seven iki Ermeniydi.
İki gün önce Fransa Ulusal Meclisinde ;??Ermeni soy kırımı yoktur.?? Diyene verilecek hapis ve para cezası onaylandı. Bu olay Türkiye üzerinde emelleri olan emperyal güçlerin eseri. Bu gün dünyada 20 ülke, 1915 tehcirini bahane ederek soy kırımı yasasını kabul etmiş durumda. Bunu organize etmek, hayata taşımak durumunda? Bunu organize edip, hayata taşımak kendinden aciz Ermeni Diasporasının ürünü olmaz. Sovyetlerde rejim çöktükten sonra Asya?da oluşan Türkiye Cumhuriyetleri ben henüz rüştünü isbat etmemiş devletler olarak kabul ediyorum.29 Ekim 1923 te Anadolu? kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti son meşruiyetini ispat etmiş son Türk devletidir. Dış mihrakların her vesilede, Türklüğün son kalesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak için her fırsatı kullandığını biliyoruz. Bu son kale de düşerse, beraberinde İslam da biter. Haleti ile top yekûn saldırı altındayız. PKK terörünün, ekonomik yaptırımların odağında bu gerçek yatmaktadır.1920 lerde yedi düvel, bütün güçleriyle bizi tarih sahnesinden silmek için üzerimize çullanmışlardı. Şimdi de başka, başka silahlarla üzerimize çullanmış durumda. Türk?ün Türk?ten başka dostu yoktur. Silkinip vakarla ayakta durmak azminde ve kararlılığında olmak durumundayız.
Fransa?da alınan bu meclis kararı karşısında biz öfkeden havalara zıplarken, Fransız pelesengini bile bozmuyor. O ne yaptığının bilincinde, Ehl-i Salib?i arkasına almış, kalenin burçlarından bir taş düşürmeye bakıyor. Bu işin içinde ne Ermeni, ne Fransa, ne şu, ne bu var. Bu düpedüz, Hilal ile Ehl-i Salip?in çatışması söz konusu.??İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş galibiyetin mümessili olabilirler.??