1629- Abdullah İbnu Amr İbni`l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)`a dalındaki meyveden sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"- İhtiyaç sahibi olmak kaydıyla, eteğine almaksızın, sadece yiyene bir şey gerekmez." [Tirmizî, Büyû 54, (1289); Ebû Dâvud, Hudud 12, (4390); Nesâî, Sârik 11-12, (8, 84-86).]
Ebû Dâvud ve Nesâî`de şu ziyade mevcuttur: "Kim ağaçtan beraberinde meyve götürürse, aldığının bedelini iki katıyla borçlanır ve ayrıca ceza da çeker. Kim de kurutma yerine getirilmiş olan meyveden bir şeyler çalar ve bunun miktarı da bir kalkanın değerine ulaşırsa kolunun kesilmesi gerekir. Kim de bu miktardan az çalarsa aldığı miktarın iki misli borç öder ve ayrıca ceza çeker."
Nesâî`de şu ziyade vardır: "Meradan çalınan koyun için el kesilmez. Eğer bu hayvan ağılda idiyse kalkan değerinde olanı için el kesilir.
1633- Ezher İbnu Abdillah el-Harâzî anlatıyor: "(Yemenli) Kelâ` kabilesinden bir grubun malı çalındı. Bunlar, bir kısım dokumacıları itham ettiler. Dokumacıları alarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)`in ashabından olan Nu`mân İbnu Beşîr`e getirdiler. Nu`mân onları bir kaç gün hapsetti, sonra salıverdi. (Şikâyetçiler), Nu`mân`a gelip: "Sen onları dayaksız, azarsız salıverdin, olur mu?" dediler. Nu`mân onlara:
"-Ne istiyorsunuz? Onları dövmemi istiyorsanız döverim. Malınız çıkarsa alırsınız. Ama dövdüğüm halde malınız çıkmazsa, onlara vurduğum kadar da size vururum" dedi.
"-Yani hükmün bu mu?" dediler. Nu`mân (radıyallâhu anh):
"-(Hayır, bu benim değil), Allah ve Resûlü`nün (aleyhissalâtu vesselam) hükmüdür`" cevabını verdi." [Ebû Dâvud, Hudud 10, (4382); Nesâî, Sârik 2, (8, 66).]
1634)- Hz. Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni çağırarak:
"-İnsanlara (kitleler halinde) ölüm gelip, ev, yani kabir köle mukabilinde temin edilince halin ne olacak?" buyurdu. Ben:
"-Allah ve Resulü bilir- veya Allah ve Resulü benim için neyi (uygun bulup) seçerlerse olur-" diye cevap verdim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"-Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-" buyurdu."Hammâd der ki: "Nebbâşın (yani mezarları açarak kefenleri çalanların) eli kesilmelidir" diye hükmedenler bu hadisle amel ettiler. Çünkü nebbâş ölünün evine girmiş olmaktadır". [Ebû Dâvud, Hudud 19 (4409).]
1649)- Yahya İbnu Ebî Râşid`in İbnu Ömer`den naklettiğine göre, İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)`ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Kim şefaat ederek, Allah`ın haddlerinden birinin tatbik edilmesine mani olursa Aziz ve Celil olan Allah`a muhalefet etmiş olur. Kim bilerek bâtıl bir dâvayı kazanmaya çalışırsa ondan vazgeçinceye kadar Allah kendisine buğzeder. Kim mü`mine onda olmayan bir kötülüğü nisbet ederse, bundan tevbe edinceye kadar cehennemliklerin vücudlarından çıkan irinlerden hâsıl olan çirkefin içine iskân eder. Kim haksız bir dâvaya yardımcı olursa, Allah`ın gazabını kazanmış olarak döner." [Ebû Dâvud, Akdiye 14, (3597, 3598).]
1650)- Zübeyr İbnu`l-Avvâm (radıyallâhu anh)`ın anlattığına göre, hırsızı yakalayıp sultana götürmekte olan bir adama rastlar. Zübeyr adamı salıvermesi için lehinde şefaatte bulunur. Adam:
"Hayır, sultana ulaştırıncaya kadar onu salmam" der. Zübeyr (radıyallâhu anh) şu açıklamayı yapar:
"Şefaat, sultana ulaşmadan önce caizdir. Sultana ulaştı mı, ondan sonra şefaat yapan da, şefaati kabul eden de mel`undur." [Muvatta, Hudud 29, (2, 835).]