Yaşım itibariyle, 27 Mayıs 1960 sabahı ve 12 Eylül 1980 sabahı radyolardan yapılan anonsları dün gibi hatırlıyorum. Maruf bir ses: ?? Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur. Nato?ya ve Sento?ya bağlıyız ve inanıyoruz.?? Diye anons yapıyordu. Bu sesin sahibi,27 Mayıs?ın kudretli Albay?ı, bilahare, has bel kader bu oluşumun içinde olduğunu beyan ediyor ve:?? En adil bir totaliter rejimden, en fena demokratik yönetim üstündür.?? Beyanında bulunarak, arzu edilen yönetim biçiminin demokrasi olduğu tezini savunuyordu. Bu uğurda mücadele verip 13 arkadaşıyla sürgüne gönderiliyordu. Bu örnekten yola çıkarak; TSK?nin yönetim heveslisi, totaliter rejim taraftarı olarak, toptan töhmet altında bırakılması hangi vicdana sığar. Eğer böyle olsaydı, Arap Baharı ile tasvsiye olan diktatörler gibi 30?40 yıl monarşi ile bu ülkeyi keyfe keder yönetirlerdi. Her iki müdahalenin ardından, sivil yönetime geçiş için, alelacele anayasa hazırlıkları başlamış, siyasi partiler faaliyetlerine başlamış, hür ve demokratik seçimler yapılıp, parlamenter yönetime geçilmiştir.
Bu söylemlerimden yola çıkarak; yaşadığımız ara rejimler döneminde, kişilik gelişimimi tamamladığımı, bunu özümleyerek vesayetçi bir yönetim anlayışını benimsediğim yargısına varılmasın. Menderes hayranı, Demokrat Partili bir ailenin bireyiyim. 27 Mayıs?ta bizler mağdur olduk, tahkir edildik. Olan olumsuzlukların birçoğu kraldan çok kralcıların eseridir.1961 de lise öğrencisiyken askerlik dersimize gelen Yüzbaşı Ahmet Yatman?a, kuzenim Şeref Baydemir?le yazdığımız kompozisyonlarımızda, çatır, çatır antidemokratik yönetim anlayışına karşı olduğumuzu ifade etmiştik. Bu cüretimiz, o ortamdaki demokratik ortamdan kaynaklanıyor olmalı.
Nitekim 27 Mayıs l960 askeri müdahalesinden sonra, halk oylamasıyla kabul edilen 1961 Anayasa?sının en demokratik anayasa olduğu söylene gelmiştir. Hatta devrimci çevrelerce, Sosyalizme açık olduğu da savunulmuştur. Mehmet Ali Aybar?lar,Behice Boran?lar,Çetin Altan?lar,anlı şanlı Marksistler milli bakiyeden TBMM?sine parlamenter olarak girmişlerdir.Ne yapalım şimdi?İslam tarihinde, inisiyatifi ele geçiren Abbasiler gibi, Emevi sülalesine ait mezarları açıp müteveffa insanların kemiklerini mi yakalım. Bu kin ve garazla bir yere varmak mümkün değildir. Peygamber-i Zişan Efendimiz Hazreti Muhammed?in(s.a) can paresi olan amcası Hz.Hamza?yı Uhud?da şehit eden Vahşi?yi İslam?la şereflenince bağışladığını görüyoruz.
Bir güç, durup dururken, belli bir noktadan, muhalif-muvafık medyada manipüle edilen Evren ve Şahinkaya?nın yargılanması ve cezalandırılması, salvo halinde yayına başladı. Var sayalım ki yargılanıp cezalandırıldılar. Kim bundan kazançlı çıkacak? Aksine toplumumuzda ayrışmaya ve kırgınlıklara neden olacaktır. Birilerine, birileri tan ediyor diye, benim de tan etmem gerektiğini nerden çıkarıyoruz? İnsanların müdahil olması için yönlendiriliyorlar. Yapılan hatalardan, insanlık dışı işkencelerden, kaybedilen canlardan dolayı insanlarımızın ciğeri yanmış. Ama, bunun günahını, toptan, pir-i fani iki insanın üzerine yıkmak büyük haksızlık. Bir yargılama olacaksa, adalete güvenip, sonucunu vakarla karşılamak gerekir. Bu işin goygoyculuğunu yapmak gönülleri yaralar.
Özellikle, 12 Eylül?den önce yaşanılan olumsuzlukları, askeri müdahaleye zemin hazırlamak için provoke edildiği yaklaşımı çok acımasız bir itham? Çünkü ben sıkıyönetimin topladığı silahların tanığıyım. Babam Divanlı Mahallesi muhtarıydı. Akşamın ilerlemiş saatlerinde kapımız çalınır. Enikli kapımızın aralanan küçük kapısından, uzanan bir el bir poşet içinde bir paket bırakır. Babam iner alır. Gün görmemiş silahlar? Sabahleyin o silahı sıkıyönetim komutanlığına götürür. Teslim-tesellüm tutanağı düzenlenir. Akşam o silahı bırakan kişi de sabah babamın dükkânına uğrar tutanağı sorulduğunda ibraz etmek üzere alır. Şimdi bu silahlar bir mihrak tarafından halkımız birbirini kırsın diye mi dağıtıldı, diyelim. Hiç yakışık alır mı? Akılla iz?anla bağdaşır mı? Özellikle 1978 olaylarını da bu kategoriye sokmak çok korkunç bir yaklaşımdır. Adana Sıkıyönetim Mahkemelerinde konunun Emeni tedhiş örgütü Asala?nın provokasyonu olduğu tescil edilmiştir. Hangi nesebi bozuk böyle bir provokasyona temayül eder. Bütün bu olup bitenler; moral değerleri yıkmak ve ayrışmaya zemin hazırlamak içindir. Milletimizin sağduyusu bunları vakarla dinleyecek, hak ettiği platforma oturtacaktır.