Hemen her Kahramanmaraşlı,
kentin hak ettiği şekilde gelişmediğinden, ya da gelişemediğinden muzdariptir.
Yine birçok Kahramanmaraşlı Gaziantep, Kayseri, Malatya gibi komşu illerin
gösterdikleri hızlı gelişim karşısında ilimizin gelişemediğinin ezikliğini
yaşadıklarını ima veya ifade ederler. Bu, kıskançlık değil, bizim de gelişme
hakkımız olduğunu ifade etmenin değişik bir şeklidir.
Halkın bu kadar istekli
olmasına ve beklentisine karşılık, halkın bulunamayacağı mevkide olanlar
tarafından sadra şifa bir atılım, bir öneri ya da icraat görmek bu güne kadar
çok da mümkün olmamıştır. Buna birçok örnek vermek mümkündür.
Kahramanmaraş'ın gelişimine
ilgi duyanlar şimdi sıkı dursunlar, anlatacağım bazı yaşanmış durumlardan
sarsılacaklardır zira; ister belediye yönetiminde bulunmuş olanlar olsun, ister
dışarıdan belediyeyi yönetmeye kalkışanlar olsunlar, ister diğer başka kurum ve
kuruluşlarda yönetici konumunda bulunanlar olsunlar. Bugün ben anlatmasam bir
gün bunları anlatan insaf sahibi biri çıkacaktır, ya da bildiklerimizi ve
görüşlerimizi paylaşmadığımız için bizi sorgulayanlar olacaktır. Bu da olmasa
hesap günü her şey ortaya çıkacaktır, hiç değilse buna inandığımızı
söyleyebilmeliyiz diye düşünüyorum.
1970 yılı nüfus sayımının
ertesi günü yani pazartesi günü, saat 08.00 sıralarında, Şeyhadil caddesinde
gördüğüm, heyecan dolu tabloyu unutmuş değilim. Üzerinde, kesilmiş bir kurban
ve "Maraş'ın Nüfusu Yüz Bini Aştı" yazılı bez bir pankart bulunan, açık kasa
bir kamyon davul zurna eşliğinde, şehir merkezinde tur atıyordu. Kamyonun üzerinde ayrıca Maraş'ı Kalkındırma
Derneği yöneticilerinden birkaçı da vardı. O tarihlerde böyle bir dernek vardı.
Demem odur ki o zamanlardan beri, gelişmiş, büyük bir şehir olmak bu kent
halkının hayali idi ve bu arzu halkın bilincine yer etmişti.
1999 yerel seçimleri çalışması
kapsamında ilimize gelen Refah Partisi Genel Başkanı Recai Kutan Bey meydan
konuşması yaptığı sırada, arkadaşlar bir fırsatını bulup partinin iktidara
gelmesi durumunda Kahramanmaraş'ın büyükşehir yapılacağı sözünün verilmesini
istemişlerdi. Recai Bey ise bir ilin büyükşehir olabilmesinin kriterlerini
sayarken kent girişlerinin refüjle bölünmüş yollarının olması gerektiğini de
saymıştı. Daha ortaokul çağlarımızda arkadaşlarımla kentin güzelleştirilmesi ve
gelişmesi yönünde projeler kurgulayanlardan birisi olarak Sayın Genel Başkan'ın
bu sözlerini hayal dünyama yazmıştım.
Aradan geçen zamandan sonra
özellikle Adana-Osmaniye yönünden gelişte şehir girişi yolunun belediye
tarafından yapılmasını önerdiğimde o yolun Karayollarına ait olması sebebiyle
teklifime sıcak bakılmamıştı. Hâlbuki iş Karayollarından çok bizi
ilgilendiriyordu çünkü biz yönetimdeydik, bu kent de bizim. Her ne kadar yol
Karayollarının sorumluluk ve yönetimindeyse de her iş ve sorunun bir çözüm yolu
olduğu gibi bu işin de bir çözüm şekli vardır. Arada bir protokol yapılır, bu
işi de belediye yapabilirdi. Neden sonra o yolda çalışma yapılmış olmasına
rağmen Temmuz 2014 itibarıyla hâlâ tamamlanamamıştır. Zannederim kent olarak
sorunlarımızın cevabı da buradadır. Kayseri güzergâhı çevre yolunun ise
hâlihazır yürek sıkıcı durumu ortadadır. Daha bunları halledememiş bir kentiz
işte!
İçerideki sınırlı algıların ve
kasıt olmadığını düşünsek bile dışarıda hakkın teslim edilmediği durumların
gölgesinde yapılan yanlış işler ve işlemler, bu kentin sorunlarını sürekli
derinleştirmiştir.
Otoban yol doğru bir kararla
Kahramanmaraş'tan geçecek şekilde planlanmışken, üstelik bu proje esas devlet
yönetim politikasına uygun iken Gaziantepli siyasilerin baskısı ile güzergâhı
değiştirilerek bugünkü hale getirildiği şeklinde söylenile gelen bir iddia
vardır. Eğer söylenilenler doğru ise doğru iş yapan görevliler nerdeydiler?
İşin merkezinde bulunan yetkili kişiler yetkilerini, yapılacak işlerin en doğru
ve verimli bir şekilde yapılması yönünde neden kullanmadılar? Gaziantep
Milletvekilleri böyle bir yanlış davranışa neden tevessül ettiler?
Güçlü olanların istekleri
doğrultusunda iş yapan adamların dürüstlüğünden, yöneticilik liyakatine sahip
olduklarından söz edilebilir mi, bu insanlara devlet yönetimi teslim edilebilir
mi? İşin vahametini görmezlikten
gelenlerin, ülkeye verdikleri zararlar nasıl telafi edilecektir? Bu ise işin
bir yönüdür. Diğer yönü ise bu işler çevrilirken, o zamanların şehir adına söz
sahibi olan kişileri nerede idiler, ne işle meşgul idiler?
Yapılanlara veya olup
bitenlere sağlıklı cevap bulmanın mümkün olmadığı işler bir-iki tane de
değildir.
Bugüne kadar Adana, Osmaniye,
Gaziantep, Malatya ve Kayseri istikametinden Kahramanmaraş istikametine yol
alan dikkatli her kişi bu kentlerin çıkışından, Kahramanmaraş'a yaklaşana
kadarki yol boyunca, Kahramanmaraş'a kaç kilometre kaldığına dair bir levha
görememişlerdir. Bu olumsuz durumu bugüne kadar kaç yönetici veya vatandaşımız
gündeme getirmişlerdir?
İl Koordinasyon
toplantılarında bu konuyu kaç defa dile getirdim, Vali Bey'in de benim
söylediğimi doğrulamasına karşılık o zamanın Karayolları Bölge Müdürü, bu
levhaların yol boyu, sırası ile en yakın yerleşim yerlerine göre düzenlendiğini
söylemişti. Bunun üzerine ben de; "Farz edelim öyle, peki Adana'dan çıkışta
Osmaniye'den sonra önce Kahramanmaraş mı yoksa Gaziantep mi sırada, hangisi
daha önce?"diye sormuştum da cevapları; "Tekrar inceleyelim" olmuştu. Bölge
Müdürü konuyla ilgileneceğine söz vermesine rağmen hâlâ düzelme olmadığı
görülmektedir. Zannederim sıra gelmedi!
Onların ifadesine göre
levhalar, kentlerin yola yakınlığı sırasına göre yerleştiriliyorsa bu
uygulamanın içinde bizim göremediğimiz ya da bilmediğimiz gizemli bir durum var
demektir o halde! Yine onların algısına göre herhalde önce Gaziantep'e gidip
sonra Kahramanmaraş'a gelmemiz gerekecektir. Bu durumda Kahramanmaraş'ı hiç
bilmeyen birisi, ilimizin Adana, Osmaniye, Kayseri, Gaziantep, Malatya,
Adıyaman illerine komşu olduğunu, Urfa, Elazığ, Diyarbakır illerine giden yol
güzergâhında bulunduğunu, bu bölgeden Erzincan'a, Erzurum'a uzanan yolun
Kahramanmaraş'tan geçtiğini bilemeyeceği gibi dışarıdan gelecekler kentimizin
yolunu bile bulamayacaklardır. Komşu illerin çıkışında Kahramanmaraş ile ilgili
bir bilgi levhası görmeyen kişiler bu ili nasıl bulacaklardır? Bu haksızlığın
düzeltilmesini istemek, eksikliği tamamlattırmak bu kadar mı zordur, ya da
hangi güç bu işi bu şekilde ayarlamaktadır?
İşin içerisinde iş vardır!
Birçok işte olduğu gibi bu işin içerisindeki iş ne ile açıklanacaktır acaba?
Havaalanımızın çok da iyi olmadığını ben de
biliyor ve kabul ediyorum. Bu yazıda zaten bu işlerin neden böyle olduğunun
cevabını bulmaya ve yapılması gerekenlere dikkatleri çekmeye çalışıyoruz.
Her kim olursa olsun,
kendisine yetki verilen kişi, şahsına ait işlerden daha fazla, sorumluluğunu
taşıdığı işlerde dikkatli olmalı ve sorumluluğunun tam olarak farkında
olmalıdır. Kişinin namazı, orucu, haccı ve diğer bütün ibadetleri kendisinedir.
Hiç kimseyi de bağlamaz. İster ibadetini aksatmasın, ister hiç ibadet yapmasın,
kendisine yönetme görevi verilen kişi her şartta ve durumda adil olmak, yaptığı
işi hakkıyla yapmak zorundadır.