M. KEMAL ATİK

Tarih: 30.07.2015 12:58

Toplumsal Dayanışma

Facebook Twitter Linked-in

Ortadoğu"da savaşın hız kesmeden sürdüğünü hepimiz biliyoruz. Görünen o ki, haklıların saldırganlar karşısında haklarını elde etmesi ufukta görünmüyor. Bu savaşın uzaması, Ortadoğu ülkelerinin değil, petrol sömürüsünü sürdürmek isteyen ve iki tarafa da silah satan emperyalistlerin yararınadır.

 Bu emperyalist savaşların yanı sıra toplumun her kesimini saran PKK terörü de yine emperyalistlerin destekleriyle ülkemizi kana bulamaya başlamışlardır. Kısa zamanda askerlerimizi, polislerimizi şehit eden bu zalim teröristlerdir. Tüm halkımız bu acıyı yaşarken toplumsal ahengin bozulmasına, toplumların kutuplaşmasına, şiddet içerikli saldırılara, insan güvenliğini tehlikeye atan her tür gelişmeye yol açan olaylara da şahit oluyoruz ne yazık ki.

Peki, bunların sebebi nedir?

Değerli Okurlar! Dünyanın köklü bir değişime uğradığının hepimiz farkındayız. Artan temposunun, sınır ve gelenekleri silip süpüren devrim ruhunun, dil, moda, alışkanlık, yaşam ve düşünce biçimleriyle yaşamımızı değiştiren hızın farkındayız. Ayrıca insanlığın bir arayış içinde olduğunu da biliyoruz. Teknoloji bize yaşamın zorluklarını aşmada kolaylıklar getirdi. Daha yüksek yaşam standartları elde etme imkânı verdi. Ama daha iyi bir dünyaya oluşamadık. Çürüme, adam kayırma, sömürü, ikiyüzlülük ve zorbalık gün geçtikçe dünyanın her yerinde çoğalıyor. Tüm insanlık dünyaya baskı yapan bu kargaşaya, ahlak hastalığına ve ruhsal boşluğa cevap arıyor. İçimizde ruhsal bir boşluk sürekli bizi rahatsız ediyor. Aç gözlülüğümüzü, kıskançlığımızı, hırsımızı, öfkemizi, acımasızlığımızı zihnimizden atamadık. Din, kültür, medeniyet, ahlak diyerek dışımızı cilaladık ama içimizdeki şer duygularımız hala yaşıyor. Adına uygarlık dediğimiz bu çağda yoksulluk, sefillik, zulüm yaşamın bir parçası oldu adeta. Toplumsal haksızlık söz konusu, aşırı zenginler ve aşırı yoksullar var. İnsanlar acı çekiyor, her türlü, kişisel ve genel sorunlar yaşama egemen olmuş durumda. Ne hazindir ki yirmi birinci yüzyılda servet, şöhret ve şehvet arzusu insanımızı ne hale getirdi? Gün geçmiyor ki çevremizde katillik olmasın. İnsan insanı acımasızca öldürüyor. Gençler arasında öldürmeler, intiharlar artıyor. Topluma sunulan örnekler hep vurma, kırma, öldürme, kaçırma… Tüm bunların yaşanır hale gelmesinin sebebi nedir? Bunlar üzerinde hiç düşünüyor muyuz? Bir şehrin temsilcileri olarak görev yapan kurumlar, sivil kuruluşlar durmadan nükseden hastalığın farkındalar mı? Ne gibi tedbirler alıyorlar? Bir ülkeyi hukukla güçlendirdiğimiz gibi herkeste ortak olan ahlakla da güçlendirebiliyor muyuz?  Günümüz gençleri yön ve bakış açısı arıyorlar. İzleyecekleri örneklerde kendilerine güç sağlayacak kimseleri bulmakta zorlanıyorlar. İnternet denilen alet günümüz gençlerini çepeçevre kuşatmış durumda. Sözde değişim adı altında gençlerimize hükmetmekte ve onları yönlendirmektedir. Gençliğimize doyup geleceğimize tok yürüyebilmemiz için anne-babalarımız, okulda öğretmenlerimiz bizlere her sabah şu öğüdü verirlerdi: " Çalış genç kardeşim çalış, namerde muhtaç olmak ölmekten beterdir; gençliğini eğlenmekle geçiren ihtiyarlığını ağlamakla geçirir."


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —