Geride Kalan Bir Ay
Bir ayı aşan bir süredir bu
gazetede yazılarım çıkıyor. Daha doğrusu haftada bir yazdığıma göre bu beşinci
yazım. Kervan yolda düzelir misali bazı şeyleri düzelterek ilerliyoruz. Bu
düzeltmeleri doğal olarak çevremden gelen uyarıları dikkate alarak yaptım.
Çevremden gelen ilk uyarı
fotoğrafımla ilgiliydi. Fotoğraf 4-5 yıl öncesine ait deniliyordu. Bugün
itibariyle fotoğrafımı değiştirdim. İkinci uyarı genel ağda yazının üst
tarafında çıkan tarihin ay, gün, yıl şeklinde sıralanmasına geldi. Dikkatli
okuyucularımızdan gelen doğru bir uyarıydı. "Bazı şeyleri düzeltmeye uğraşırken
yanlışı yaymamak gerek dediler." Bu tarih sıralamasındaki hatayı gazeteye
bildirdim. Sistemdeki ayardan kaynaklanıyormuş. Umarım en kısa sürede
düzelecek. Üçüncü bir uyarı sayfa adı yok diye geldi. Ben de bir sayfa adı
belirlemeyi düşünüyordum. Geç de olsa sayfaya bir ad buldum: "Arı Duru Dil" Bir
başka uyarıyı bir dostum "Yazını okudum, biraz ders havası var." diye yaptı.
Haklıydı. Yazım her ne kadar köşe yazısı gibi görünse de ben makale yazıyorum.
Temel fark: Köşe yazısı güncel konularla ilgili yazarın öznel görüşlerini
içerir, ispat edilmesi beklenmez. Makale tam tersi güncel konulardan uzaktır. Ele
alınan konu birtakım delilerle kanıtlanmaya çalışılır.
Maddi hiçbir beklenti ve
karşılığı olmayan sadece Türkçe sevdamdan kaynaklanan bu çalışmamın uzun
soluklu olması için sizden gelen öneri ve eleştirileri her zaman
değerlendireceğim.
Yazılarımla ilgili olumlu ve
teşvik eden pekçok değerlendirme için de teşekkür ederim. Yazmaya başladıktan
sonra konuşma konularından biri Türkçe oldu. Asıl beklediğim yarar da buydu.
Arzu ettiğim şey de zaten Türkçeyi önemsemek ve önemsetmekti. Konu gazetedeki yazıya gelince herkes dille
ilgilibir şeyler konuşuyor. Bu husustan memnun oluyorum. Bu arada şunu da yaz,
bunu da yaz şeklinde öneriler geliyor. Bu da hoş. Ayrıca yüzkitabında
arkadaşlarımızın değerlendirme ve yorumları da bize hem cesaret veriyor hem de
yazı bir gündem oluşturuyor.
Gelelim Bu Haftaki Yazıya
Geçenlerde bir ninnide Halep"e
rastladım:
"Elime aldım kelebi
Dolaştım Şam"ı Halep"i
Çorum"da yatan Elvan Çelebi
O da sana himmet etsin
Allah sana ömür versin, ninni"
Ninnide çocuğun uzun ömrü için
dua ediliyordu. Bununla birlikte Halep de zikrediliyordu. Halep sıradan bir
şehir değildi. O ninnide yer alacak kadar uzak hem de gezilecek kadar yakındı.
***
Halep üzerine düşünürken
çocuklukta babamın bizi oynatırken söylediği sayışmaca aklıma geldi:
"Bacadan baktım pitna göz
Biri şahan biri boz
Bindim bozun boynuna
İndim Halep yoluna
Halep yolu can bazar
İçinde ayı gezer
Ayı beni korkuttu
Sineklerimi sarkıttı
Happur
Huppur
Yarıl yırtıl
Su iç kurtul"
Bu tekerlemeyi sayar, kurtul
kelimesi hangi parmağın üzerinde denirse o parmak oyundan çıkar kurtulurdu.
Babamla oynadığım zevkli oyunlardan biriydi.
***
Ve hepimizin günlük hayatta
sık sık kullandığı "Halep oradaysa arşın burada."sözü hiç aklımızdan çıkmadı
ki
Hani adamın biri Halep"i gezer gelir, sonra der ki: "Ben Halep"te on beş
arşın atlıyordum." (Bir arşın
Halep şiirimizde kaliteli
kumaşıyla, Kahramanmaraş"ın da bağlı bulunduğu eyalet merkezi olmasıyla, "Çok
Bilen Çok Yanılır " eserinde Kahramanmaraş"la birlikte mekân olmasıyla ve daha
sayılabilecek onlarca hususuyla edebiyatımızda yer almıştır.
Halep bizim için bir Madrid,
bir Bonn bir Yale değildir. Yapay sınırlar ayırsa da edebiyatımızdan
ayrılmamıştır, ayrılmayacak