Bir ara mecliste, başka iller yapıyor, biz de parkomat uygulamasına geçelim görüşü gündeme gelmişti. Ben aynı cadde üzerinde bir evde oturuyordum. O gün ben de, bu apartmanlar yapılırken otopark parası alındığı halde neden böyle yapılmak istendiğini, böyle bir işlem olursa arabaları nereye park edeceğimizi sormuştum. Daha sonra bu düşünceden vazgeçilmişti. Ancak sonraki dönemde deneme için denilip tartışmasız bir kararla bir cadde üzerinde uygulamaya konulan bu sistem, sonraki yıllarda mantar gibi her tarafa yayıldı. Kiraya veren memnundu, kiraya alan kaç kere memnundu. Parkomat ihalesinin birinde, ihaleye girenler ihaleyi kendileri almak, kendileri dışındakileri diskalifiye etmek için riyaset katında ortalığı birbirine katmışlardı. Demek ki bu işler de böyle yürüyordu.
Şöyle bir değerlendirme
yapacak olursak; belediye kiraya verdiği caddelerin parasını alıyor, kiralayan
kişi ya da firma park eden araçlardan park ücretini alıyor, arabasını parkeden
yolu işgal ederek işine bakıyor, işin ezasını, cezasını ise yolda normal
seyrini yapanlar çekiyor. Ülkede en yüksek vergiyi arabası olanlar ödüyor, park
ücreti ödeyerek yollar üzerinden para kazananları arabası olanlar destekliyor,
servisler, muayene istasyonları, parça üretenler, satanlar, tamir edenler, oto
yıkayıcıları, aksesuarcılar hepsi araba üzerinden para kazanıyor, ne üretken
bir araç değil mi? Arabalar olmasa epeyce iş açığı doğacakmış meğer!
Vatandaşın ne çektiğinden
haberdar olması gerekenlerin onların durumundan haberleri yoksa ortada bir
yanlışlık var demektir. Yakın zamanda yazmıştım yine; Atatürk Bulvarı ya da
caddesi üzerinde, Saraçhane çarşısı girişinde 20 saniye durdum, 80 lira para
cezası adresime geldi. Şimdi bu reva mı? Arabasını park eden, bir saatliğine
bir lira elli kuruş park ücreti ödeyecek, ben 20 saniyeye 80 lira ödeyeceğim."
Sen ceza gerektiren bir şekilde park etmişsin" denilebilir. Park edecek yer
vardı da ben mi park etmedim? Kentin nüfusu üç yüz bin iken iki tane çok katlı
otopark vardı, nüfus beş yüz bine ulaştığı halde yeni otopark/lar hâlâ
yapılmadı. Merkezdeki ara sokakların tamamı, gündüzleri ev sahiplerinin
kapılarına kadar arabalarla doludur.
Bir iş yapılacağı zaman önce o
iş enine boyuna değerlendirilmeli, işin yapılış şekli planlanmalı ve bir
defalığına yapılmalıdır. Mesela Şekerdere yolu yapılırken orası baştan; alt
geçitleriyle birlikte galeri sisteminde yapılmalıydı. Eski belediye
başkanlarımızdan birisi ile bir defasında konuşurken bu düşüncemi söyledim. O
da ;"O yolu ben yaptırdım. Yolun altını tonoz yaptırdık. Ancak galeri sistemi
yaptırmayı da o an düşünememişiz. Yalnız dikkatinizi çekerim, benim sizler gibi
meclis üyelerim yoktu."demişti. Sonra ben, belediye çalışanı arkadaşlara yolun
altındaki tonozu sordum. Arkadaşlar da tonozun çok derinde kaldığını, içinden
yürüyerek Belediye Sosyal Tesislerine kadar gelebildiklerini, orada havanın
bittiğini, daha ileriye gidilemediğini söylemişlerdi.
Burada söz gelmişken o eski
başkanımızın, çalışma arkadaşlarının kendisine yardımcı olacak kişilerden
seçilmemiş olması karşısında iç geçirmesi ve yakınmasına karşılık bizzat şahit
olduğumuz ve içinde bulunduğumuz dönemlerde, mecliste ve komisyonlarda
görüşülen konulara, yorum yapmadan kabul edecek, parmak kaldıracak kişiler
aranmış olması, devam eden bir yönetim zaafı ve hırsından başka bir şey
değildi.
Bir defasında bir komisyon
toplantısı bitiminde komisyon üyesi bir arkadaş bana;"Arkadaşlar gitsinler de
sana bir şey soracağım." demişti. Arkadaşlar gittikten sonra da;"Bu yöneticiler
neden iş bilenlerle çalışmazlar ya da çalışmak istemezler?"diye sormuştu. İş
bilenlerle çalışmak şöyle dursun şayet hasbelkader yakınlarında böyle birisi
varsa tez zamanda ondan kurtulmak isteyenlerden bu memlekette istenmediği kadar
bulunması mümkündür. Belki de bizim kentimizin en açmaz yönlerinden biri budur.
Hemen her yerde bu tür işleri görmek zor değildir. Mesela bir yazı mı
yazıyorsunuz, yazınızın okunmasının iki sebebi olur; ya yazıda birilerini
eleştirmelisiniz, o zaman o kişinin muhalifleri o yazıyı okur ve tavsiye
ederler. Ya da bir kişiyi överseniz, başta kişinin kendisi yazıyı çok kimsenin
okuması için çaba sarf eder, aynı zamanda etrafındaki kişiler de aynı eforu
sarf ederler. Bu devirde hesabı olmayan kişi zor bulunur. Birilerini birçokları
yüceltir fakat yüceltilen o yüceltenleri görmez bile. Bu durum her geçen gün
biraz daha yoğunluk kazanmaktadır. Ancak işe yarayacak, bir yerde çalışmalara
katkısı olacak bir yazıyı çoğu zaman gören olmadığı gibi sorumlu olduğu halde
gösteren de olmaz. Daha yakın zamanda eski SSK idare binasının sosyal
donatısının yapılarak halkın istifadesine sunulmasını teklif etmiştim. Merkezde
bunun ihtiyaç olduğunu yazmıştım. Müspet veya menfi hiçbir yerden bir açıklama
gelmedi.
"Akıllı adam başkalarının aklından yararlanan
kişidir."sözü bizde çoğu zaman işlememiştir. Gerektiğinde istişare etmek bizim
vazgeçilmez ilkelerimizdendir. Zaten meclis de bu demektir. Meclise gelen her
konu yanlış bile olsa kabul edilecekse o meclis üyeleri ne iş göreceklerdir, bu
şekilde davranmak o kişilere hakaret değil midir? Komisyon üyeleri için de aynı
durum geçerlidir. İşlerin doğru yapılması için konuları görüşmek, gerekiyorsa
tartışmak yetkili için bir nimettir.
Bu bağlamda şehir imar
planları da aslında bir kişi tarafından yapılmamalıdır. Bu kadar ciddi bir konu
ancak komisyon marifetiyle planlanmalı sonra da ciddi bir şekilde mecliste
tartışılmalıdır. Bu iş, sadece bir şehir plancısının eline teslim
edilmemelidir.
Şehir imar planları, kentte hâlihazır
yaşayan ve geleceğin insanlar için yapılıyorsa, insanların maddi ve manevi
ihtiyaçları dikkate alınmalıdır. Bu durumda kurulacak komisyonda; şehir
plancısı yanında inşaat mühendisi, mimar, jeoloji mühendisi, harita mühendisi,
eğitimci, psikolog, sosyolog, din görevlisi, bir kadın temsilci, bir çocuk
temsilci, sağlıkçı gibi mesleklerden ve kişilerden gerektiği kadar temsilci
bulunmalıdır. İnsanların ihtiyaçlarını bu sayılan meslek erbabı kişiler göz
önünde bulundurarak nelerin yapılması ve nasıl olması gerektiğine dair
görüşlerini beyan ettikten sonra bu görüşler çerçevesinde plan yapılmalıdır.
İmar planında yeteri kadar
okul, ibadethane, sağlık, yeşil alan, sosyal tesis, spor kompleksi, insanları
meslek sahibi yapacak atölyeler, kültürel faaliyetlerin yapılacağı binalar için
yapılacak işin en rahat ve verimli bir şekilde yürütülmesine imkân verecek
yerler önceden ayrılmalıdır. Yeteri kadar okul yeri bulunmayan, rastgele
yerlere cami yapılan, sosyal donatısı bulunmayan bir kentte yaşadığımızı unutmuyoruz.
Bunlar ilgi ister, kendinize bunları sorun yapmayı ve çözüm aramayı gerektirir.
Valilik ya da Milli Eğitimin yana yana okul yeri aramaları, Diyanet İşleri
Başkanlığı"nın cami yeri için en az
Kent merkezinde, her haliyle
güvenilir tuvaletlerin olmayışı bir eksikliktir, bu eksikliği eleştirenler
kesinlikle haklıdırlar. Hâlâ bu ihtiyaçların karşılanması için imar
tadilatlarının doğru bir şekilde, zamanında yapılmaması yerel yönetimlerin,
imar komisyonlarının ayıbıdır. Bir tarafta bu sıkıntılar devam ederken bir
başka taraftan da benzer sıkıntılar devam etmektedir. Tuvaleti, lavabosu, suyu
olmayan yerlere işyeri ruhsatı verilmemelidir. Bu konuyu da sürekli gündeme
getirdim, daha yeni yapılarda bunların işlerlik kazandığı görülmektedir.