Sevgili Okurlar! Bir önceki
yazımızda küresel ısınmada korkutucu alarmdan söz etmiştik. Yazımızın
yayınlanmasından iki gün sonra korkutucu alarm ülkemizde kendini gösterdi.
Ülkemizin pek çok yerinde başta İstanbul olmak üzere sel, kasırga, fırtına,
hortum, orman yangınları, görülmemiş boyutlarda seyretti ve gündemin ilk
sıralarında yer aldı. Başta Trakya, İstanbul, Marmara Bölgesi olmak üzere pek
çok bölgemizde ve şehirlerimizde büyük bir felaket yaşandı. Pek çok ev yıkıldı.
Bir o kadar insan can verdi. Fırtına / hortum nedeniyle ağaçlar yıkıldı. Park
halindeki otomobiller sel sularına kapılıp sürüklendi. Karayolları trafiğe
kapatıldı. Köylerdeki ekili arazilerde büyük zararlar meydana geldi. 17 Ağustos
depreminden beri ilk kez bu boyutta bir felaket yaşadık. Uzmanlar tehlikenin çok büyük olduğunu,
giderek dünyanın ısınacağını, iklimlerin değişeceğini, sellerin artacağını,
kasırgaların, hortumların şiddetinin artacağını ve bunların sonucunda
coğrafyanın yaşanmaz hal alacağını ifade ediyorlar. Bunun sorumlusun da %70
insan kaynaklı olduğunu söylüyorlar.
Sevgili Okurlar! Kâinat bir
saat gibidir. Her parçası diğerleriyle birleşip bütünleşerek çalışmakta ve
varlığını sürdürmektedir. Parçalarının birinin bozulması, diğerlerine de olumsuz
yönde tesir eder. Bunun içindir ki insan çevresiyle bir bütün oluşturur. İnsan
iyi bir çevrede yaşadıkça haz, ondan yoksun kalınca da üzüntü duyar. Onun
için zekâsı ve mantığı yönünden diğer
yaratıklara üstünlüğü tartışılmaz olan insanın çevresini bir dünya cenneti
durumuna getirmesi gerekir. Müslüman"ın, sözüyle, davranışıyla, tevazu ve hoş
görüsüyle çevresinde olan insanlarla örnek uyum halinde olması gerektiği gibi,
çevresindeki tabiat değerlerinin korunması hususunda da örnek olması gerekir.
Kur"an-ı Kerim, kâinatta bulunan her şeyin Allah"ı tespih ettiğini bildirmektedir.
Bunun anlamı şudur: Varlık âleminde bulunan her şey, yaratıldığı amaca uygun
olarak hareket edip tespihini sürdürmektedir. Sürdürülen bu hareketi
engelleyici, tahrip edici bir davranışa girmek veya bunlara karşı duyarsız
kalmak doğru değildir. Hatta zulümdür. Ama ne yazık ki gün geçtikçe tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizde de doğal denge bozulmakta, gelecek için büyük tehlikeler
doğurmaktadır. Bu durumun önüne geçilmediği takdirde cennet vatanımız yaşanmaz
bir cehennem olmakla karşı karşıyadır.
Mademki doğal çevre
sorunlarımız var, öyleyse bunların duyurulmasında, ilgili önlemlerin
alınmasında ilk başvurulacak yol bilinçlendirici eğitimdir. Bilinçlenmemiş bir
toplum, dikilen yeni ağaçları, ormanları yok eder, her türlü canlıyı ortadan
kaldırırı. Denizleri, akarsuları kirletir, yaşadığı dünyada kendinden sonraki
kuşakların da yaşayacağını düşünmez. İşte bu yüzden bireysel duyarlılığı ve
sorumluluğu artırmak tehlikenin önüne geçmenin ilk şartıdır. Bu da ancak
eğitimle olur. Her kes havasını teneffüs ettiği, suyunu içtiği, ekmeğini yediği
yani yaşamını borçlu olduğu doğanın daha iyi korunması için ağaçlandırılması,
doğayı sevmesi, sevgi ile bakıp koruması, insanın doğanın bir parçası olduğuna
inanması teşvik edilmelidir. Allah"ın doğayı kullarına bir emanet olarak
verdiği, onun hâkimi olarak değil, koruyucu bir hekim gibi davranması gerektiği
bilinci zihinlere aşılanmalıdır. Bu da ancak eğitimle olur.