ŞABAN SÖZBİLİCİ

Tarih: 24.03.2014 00:00

Bediüzzaman Said Nursi"yi Rahmetle Anarken

Facebook Twitter Linked-in

"Şan, şöhret, mal, evlat kâmilin elinde olursa şükre götürür, cahilin elinde kibre götürür. Kibirsizlik bizim hâlimizde olsun, dilimizde değil."

Bu sözü bir yerde duyduğumda hemen Bediüzzaman"ı rahmetle anarım. Hayatını asrın mücadelesine adayan bir ruhtur.

Çocuk yaşta iken ilmi zekâsıyla adı duyulmuş, kendini kıskananlar olmuş, takdir edenler olmuş, tımarhaneye konmuş, Kosturma"da esir kalmış, sürgüne gönderilmiş, hapishanelerde kalmış, ev hapsinde tutulmuş; o ise önce kendine sonra yanına gelenlere iman, İslam davasını anlatmış ve uygulamanın zirvesini göstermiştir.

Her şartta kâmil insan olmanın erdemini yaşayan bu insan, Bitlis"in Nurs köyünden ağabeyleri gibi tahsil yolculuğuna çıkar. 14 yaşında tarihte örneği az olan bir özellikle, normalde 15 yıl süren medrese tahsilini 3 ayda bitirir ve 14 yaşında icazet alır. Medrese eğitimiyle yetinmez. Fen bilimlerini de kendi çabalarıyla öğrenir. Onun farkı işte buradadır. Çağın ayrıştırıcılığına dini ilimlerle fen ilimlerini birleştirmeyle karşı çıkar ve bütün çalışmasını, gayretini bu yöne yoğunlaştırır.

Çocuk denecek yaşta, ilim meclislerinde gerek İslâm ilimlerinden, gerek fen bilimlerinden gelen sorulara verdiği cevaplar, getirdiği farklı yorumlar, âlimlerle girdiği ilmî münazaraları kazanması ona gurur vermemiş. Bu durum karşısında "Şöhret aynı riyadır." diyip kendine teklif edilen dünya makamlarını, görevleri kabul etmemiştir.

Bediüzzaman Said Nursi, hayatını, sünnet-i seniye ve takva üzere sürdürmüş, inandığı doğruları yaşamaktan önünde hapis, sürgün, baskı ve zulüm de olsa asla vazgeçmemiştir.

Böyle bir kişiliğin altındaki gerçeği ancak aile yapısına bakmakla anlayabiliriz. Abdulkadir Geylani"nin eşkıyalara yalan olmasın diye, elbisesinin içindeki annesinin diktiği altınları söylemesi de bunun bir örneğidir.

On yaşındaki bir talebenin kabiliyet ve mertliğine hayran olan Tağ Mederesesinin hocası Seyyid Nur Muhammed, birkaç kişiyle Küçük Said"in ailesini yakından tanımak ister. Altı yedi saatlik yayan yolculukla Nurs köyüne gelirler.

Said"in babası Mirza Efendi evde yoktur.

Misafirleri karşılayan Nuriye Hanım, eşi gelinceye kadar onların evin önünde oturmasını ister.

Mirza Efendi, ağızları bağlı iki inek ve öküzle bir süre sonra gelir. Sohbet esnasında Küçük Said"in hocası, Sofi Mirza"ya hayvanların ağızlarının bağlı olmasının sebebini sorar.

Mirza Efendi utana sıkıla cevap verir:

"Bizim tarla uzaktır. Yolda birçok kimsenin tarla ve mahsulünden geçiyorum. Bu hayvanların ağzı bağlı olmazsa başkaların mahsulünden yerler. Haram lokma karışmasın diye böyle yapıyorum."

Sofi Mirza"nın bu ince düşüncesine şahit olan Seyyid Nur Muhammed, bu sefer annesine sorar:

"Said"i nasıl yetiştirdin?"

Nuriye Hanım, "Said"e hamile kalınca, abdestsiz yere basmadım. Said dünyaya gelince de, abdestsiz onu emzirmedim." der.

Küçük Said"in hocası şöyle der:

"Elbette böyle bir anne ve babadan böyle bir evlat beklenir."

Allah"ın rahmeti üzerine olsun, şu şiirimi sunuyorum o aziz insana.

 

                               SEYDA SELİ

 

 Yüreğin yangınıyla dudak dualar diker

Arşa yükselirken gül, dalından gonca döker

 

Her yakarış Allah`a, sığın gönül, O rahim

Sen ey dava yüklenen, birliğinde ol kaim

 

Gök inişiyle yere sereserpe uzanmış

Çıplak ağaçlar bile beyazlığı kuşanmış

 

Seyrek yeşiller gibi çam kozası askıda

Çaba, ders, dava, hizmet, bence burda baskıda

 

Göl berraksı yüzünde zamanı yüzdürüyor

Biten gece isteksiz onu gündüz dürüyor

 

Savaştı bulutlarla yarış yaparcasına

Söndü ufkun lambası inanç kaparcasına

 

Doğunca Hakk ışığı yakındır kıyam vakti

Bu asrın tebliğcisi yıllarca zorluk çekti

 

Gece gündüz demedi mavzer koldan inmedi

At sırtında: Yaz Habip, düşman daha sinmedi!

 

Ey ayrılık kokusu sevdan toprağa aktı

Her gönül ayrı ayrı sönmez kıvılcım çaktı

 

Kosturma sürgün yeri, nehir ve küçük cami

Sehpaya çıkarmadı namaz ve inanç azmi

 

Ayrılık Volga kırgın akışı hâlâ yorgun

Güneş haftalar batmaz ay ise ona vurgun

 

Umutsuz gönle doğan Allah`ın ihsanını

Doldur sevdalı kanma sessiz kalp kazanını

 

Ucu keskin zemheri çınladı sevda yeli

On dördüncü asır ki tükenmez seyda seli

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —