M. KEMAL ATİK

Tarih: 19.02.2014 00:00

Âşıklar Sevgilinin Yolunda Can Verenlerdir

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili Okuyucular, yukarıdaki cümle Sa"di Şirazî"ye aittir. Sa"di Şirazî müslüman doğunun yetiştirdiği en büyük bilginlerden biridir. Daha çok bir İslam ahlakçısı ve mutasavvıfı olarak bilinir. Kendisi XII. yüzyılın başlarında dünyaya geldi. Doğduğu şehre nispetle-Şirazî olarak meşhur oldu. Sadî adını ise, Salgurlu Türk Atabeyler hanedanından Ebû Bekir b. Sa"d b. Zengi"nin adından aldığı rivayet edilir.

Sa"di Şirazi, Allah ve Rasulüne bağlı biri idi. İç dünyası, aşk, şevk ve sevgi ile dolu idi. O, hep yaşamın içinde yer aldı, hep yaşamı yorumladı, düşüncelerine kaynak olarak ta daima yaşamı seçti. O, insanları yalnız birey olarak değil, geniş bir toplumun üyeleri olarak inceledi. Bu toplumun içinde hükümdarlar, vezirler, yoksullar, zenginler, dervişler, askerler, memurlar, sanatkârlar, köleler, şairler var idi. Sa"di"ye göre toplum bir bedenin azaları gibidir. Bireyler dürüst, tertipli ve olgun olursa toplum da mutlu olur. Toplumun düzenini sağlamak için de insanlar ve kurumlar görevlerinin yerine getirmelidir. Bir çoban durumunda olan devlet başkanı da halkının hizmetçisi olduğunu unutmamalıdır.

Sa"dî"ye göre, kâinatta her şey, kendine mahsus bir dille, gönül erlerine, ârif ve olgun insanlara hitap ediyor. Her şey ve herkes, karıncalar, sinekler, kuşlar ve Âdem Oğulları Hakk"ın emrine baş eğerler. Mahlûkatın her sırrını bilen, her işi bitiren, lütfü çok, keremi çok Allah"tır. Ululuk da ona yaraşır, benlik de. Çünkü saltanatı daimdir; kendisi hiçbir şeye muhtaç değildir. Kiminin başına ikbal tacı kor, kimini tahtından yere indirir. Bir yandan İbrahim Halil"e ateşi gülistan ederken, birilerini de Nil sularından ateşe atar. Perde arkasında işlenen kötülükleri görür de, yine nimetleriyle bunlara kendisi perde çeker, merhametiyle çaresizlere yakınlık gösterir, yalvarıp yakaranların dualarını kabul eyler.

Sa"dî"ye göre, kudretiyle yerleri, gökleri yerinde tutan, kıyamet dîvanının hâkimi olan Allah, öyle kerem sahibidir ki, ateşperesti, putperesti, düşmanları dahi görüp gözetirken, dostları nasıl mahrum eder? O sabah rüzgârına, "Yeryüzüne, zümrüt yeşili yaygıyı ser" demiş. Bir sütnineye benzeyen bahar bulutuna "bitki kızlarını yer beşiğinde besle" diye emretmiş. Bahar olsun diye ağaçlara yeşil yapraktan elbiseler giydirmiş. Bahar mevsiminin gelmesiyle, mini mini dalların başlarına çiçekten taçlar koymuş, şeker kamışının öz suyu onun kudretiyle halis bal olmuş, hurma çekirdeği, onun terbiyesiyle, boylu boslu fidan haline gelmiştir.

Sa"dî bütün bunları kulun, Allah"ın buyruğunu tutması, şükrünü yerine getirmesi için gözler önüne serer. Şöyle der: "Bulut, rüzgâr, ay, güneş ve gök, sen eline bir lokma ekmek alasın da gafletle yemeyesin diye çalışmaktadır. Senin yolunda hepsi dönerek, dolaşarak İlahi buyruğu yerine getirirken, sen emre uymayasın, bu insafa sığmaz."

Sa"dî, Allah"a kul olmanın, şükrünü eda etmenin mümkün olmadığını, hiç kimsenin buna kadir olamayacağını söyler. Der ki: "İlahi rahmetin hesapsız yağmuru herkese saçılır, nimetinin cömert sofrası her yere açılır. Allah"ın lütfüyle alınan her nefes hayatı uzatır, verildiği zaman da vücudu ferahlatır. Demek her nefeste iki nimet var. Her nimet içinse bir şükür vacip. O"nun şükrünü hakkıyla eda etmek kimin elinden gelir? Öyleyse kula yaraşan şudur: Yüce Allah"ın katında kusurlarının özrünü dilesin. Yoksa O"nun yüceliğine layık olanı kimse yerine getiremez.

"Âşıklar sevgilinin yolunda can verenlerdir. Ölmüşlerden ses gelmez ki" diyen Sa"dî-i Şirâzi, kulun bütün varlığıyla, samimiyetiyle hak yolunda nefsini meşgul etmesini, onun eşiğine başını koymasını ister. Ona göre kul: "Ey yargılayan, ey esirgeyen Rabbim, pek zalim, pek cahil olan insandan sana layık ne beklenir, bilirsin" diye inlemelidir. Sa"dî, "Kul, eksiklerim için özür dilemeye geldim. Çünkü ibadetime güvenim yok. Arifler ibadetlerindeki kusurlar için istiğfar ederler. Asilerse günahları için tövbe ederler. Abitler ibadetlerinin mükâfatını, tacirler mallarının pahasını isterler. Ben, kulun ibadetimi değil, ümidimi getirdim, ticaret için değil dilenmek için geldim. Benim hakkımda sana yakışanı yap, bana layık olanı değil, demeli" der.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —