ÖMER BAYDEMİR

Tarih: 04.02.2014 00:00

Muvafıklar Muarız Oldular

Facebook Twitter Linked-in

Hizmet cephesinde, aliyyülâlâ başarılar, avuçlar patlayıncaya kadar alkışlanıp desteklenirken, Hizmet sempatizanı dostlar, bu denli şüpheciliğe gerek olmadığını savunuyorlardı. Bizi her konuda temin etmeye çabalıyorlardı. Her şeyin İlay-ı Kelimatullah için yapıldığını savunuyorlardı. Garip bir tesadüf, beni iki kez Hizmet"le muarız etti. Bunlardan biri, bir kısım derslerinin öğrenimini İngilizce yapan Anadolu liseleri Statüsündeki Özel Doğu Akdeniz Lisesi müdürlüğüm sırasında… Diğeri de Özel Faruk Arıkan Yüksek Öğrenim Yurdu Müdürlüğü yaptığım sıradaydı. Her konumda özel diyalog girişimlerim hâkim kaldı. Bir türlü yakınlaşma tesis edemedik.

Ben her platformda, eğitim ve öğretimin; devletin müesses nizamıyla aynı paralelde, çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olma ilkeleriyle bütünleşen bir yapıda olmasını ön gören bir eğitimciyim. Hizmetin bu okul ve yurtları hep bizi dışladı. Hatta ismi mevzu bahis değil, torunumu bir anaokuluna kayıt yaptırabilmek için tavassutçu aramak zorunda bırakıldım. Okulun müdür yardımcısı tarafından, kendince mimlenmiştim. Kötü emsal olmaz. Ama maalesef ötekileştirilmiştim.

 Meşhur atasözü, "Çok bilen çok yanılır." Benim de bu kentin insanlarını, yaşım başım itibariyle biraz tanımış olmamda şaşkınlığımın nedenleri arasında… Aman Allah"ım! Ölüler, diriler hep hizmet erbabı olmuş. Kim bilir hangi mülahazayla oraya intisap etmişler? Ya sohbetteler, ya himmet toplantısındalar. Şimdilerde ise inisiyatif,  ortakları hükümet kanadına geçince çil yavrusu gibi dağılma eğilimi gösteriyorlar. Hizmetin yanlışlarından dem vurup günah çıkarıyorlar.

Hizmetin manifestosu demek olan Prizma dâhil, Fethullah Hoca Efendi"nin eserlerinin birçoğunu okudum. Tanık olduğum bütün vaiz ve nasihatlerini da dinledim. Çok etkilendiğimi söyleyebilirim. İslama aykırı, bir tek noktaya da tanık olmadım. Olay genel görünümüyle baştan ayağa bir kadro yetiştirme hareketi… Dershaneleriyle, işkevleriyle, okullarıyla, etüt salonlarıyla yoğun bir efor sarf ediliyor. Dış ülkelerden 160 ülkedeki okul yapılaşması olayın bir başka ayağı… Bir istismar ve kullanma varsa, Fethullah Hoca Efendi"mi ABD"yi kullanıyor? Yoksa ABD"mi Hizmet hareketini kullanıyor? ABD için ne ala! Türk sermayesiyle, Türk elit insan gücüyle dünyanın her tarafında Amerika lobisi oluşturuyor. Çünkü bu okullara eğitim ve öğretim dili İngilizce olarak sürdürülüyor. Birkaç saat de Türkçe seçmeli dersi okutuluyor. İşin samimiyetine ilişkin kafamdaki sorulara cevap bulamıyordum. Tatmin olmak için çok değer verdiğim; zekâ küpü, ender öğrencilerimden, ABD"de bir üniversitede öğretim görevlisi, Sait Cülfük"ün beni ziyaretinde, kendisi de Hizmetin ileri düzeyde bir bireyi, konuyu ondan öğrenmek istedim. Onun bana telkini; İyi şeyler düşünmemi, hüsnü zanda bulunmamı önermek oldu. Sait misali pırıl, pırıl insanlardı. Ne diyebilirdim ki…

Bu meyanda, fincancı katırlarını ürkütmeden sürdürülen 11–12 yıllık beraberlik, hükümetin Hizmet"in devlet içinde yapılaşmasını nice sonra fark etmesiyle, 4+4+4 ‘le Temel Eğitim Yasasındaki değişiklikle su yüzüne çıktı. O da İmam Hatip Liselerinin ortaokul kısımlarını açarak kadro hareketine girişti. Dananın kuyruğu dershanelerin kapatılması kararıyla koptu. Hükümet Hizmet hareketinin kaynağını kökünden kurutmak kararındaydı. Böylece kılıçlar sıyrıldı, "göze göz, dişe diş" kavga başladı.

Hoca Efendinin bir konuşmasında: "Samamcaları, tamamcaları, kam amcaları kim olursa olsun." Sözünü işitince bu kavganın Hizmet hareketinin aleyhine sonuçlanacağı kanısı bende uyandı. Bu polemikte ABD hükümet kanadından yana tavır koymuştu. Hoca efendi belli ki gözden çıkarılmıştı.

Refleks olarak, can havliyle, diyet ödettirmek için 17 Aralık"ta rüşvet ve yolsuzluk skandalı patlatıldı. Ülkeyi ahtapot gibi saran bu olayda iki tarafın da samimiyetsizliği yorumlanır oldu. Madem bu ülkede, paralel bir yapılanma vardı, Bütün bunlar olurken sen nerdeydin? Yılanın başını niçin küçükken ezmedin de ülkeyi bu kaos ortamına sürükledin. Bu ekonomik kaybın doğmasında senin günahın yok mu? Su uyur, düşman uyumaz. Devletse hiç ama hiç uyumaz. Uyumasının da mazereti olmaz.

Öbür cepheye gelince, sen madem bu kadar haysiyetli, namuslu, dürüstsün; neden onca zamandır bu yolsuzluklar olurken fark ettin, öğrendin neden bekledin. Suçluyu gizlemek, saklamak, üstüne bilgi olarak vermemek hangi ahlaki anlayışla örtüşür. Kanımca bu olayları değerlendirirken iki yönlü bakmak gerekir. Her iki kesim de Zemzem"le yıkanmış, sütten çıkmış ak kaşık değildir. Her iki kesimin de devleti zaafa uğratmak adına taksiratları var.

Bu kavgada beni asıl üzen taraf; birçoğunun hayat hikâyelerini dinlediğim, yaban ellerde çile çeken Anadolu"nun güzide evlatları öğretmenlerin durumudur. Ülkede olanlar nasıl olsa başlarının çaresine bakarlar. Ya o, binlerce kilometre uzaktaki evlad-ı fatihan torunlarının akıbeti ne olacak? İnsan düşündükçe bir garip hüzne kapılıyor.

Sosyal bir kural. İki testi birbirine vurdu. Biri kırıldı, diğeri çatladı. Kırılan zaten kırıldı (Hizmet). Çatlayan da su sızdırıyor, zaten su tutmaz. Olan gene Türk Milletine olacak. Allah yardımcısı olsun. Tarihi bir süreçten geçiyoruz. İngiliz Shakespeare"nin dediği gibi: "Var olmak, ya da olmamak, mesele bu."


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —