M. KEMAL ATİK

Tarih: 25.12.2013 00:00

İhmal Mi Takdir Mi?

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili okuyucular, cumartesi günü Niğde Üniversitesinden Erciyes"e kayak yapmak için gelen genç ve dinamik öğrencilerimiz maalesef ihmaller dizisi sonucunda hayatlarının baharında can vermişlerdir. Ne yazık ki bu yavrularımızın ölümü her zaman olduğu gibi takdir-i ilahiye  bağlanmıştır. Ülkemizde bugünekadarinsan ihmaliyle oluşan felaketler hep

"Takdir-i İlahi" zihniyetiyle karşılık buldu. Çözemediğimiz dertler, felaketler, afetler karşısında hep bu bahaneye sığındık. Kendi cehaletimizi, tedbirsizliğimizi, basiretsizliğimizi Allah"a havale ederek geçiştirmeye çalıştık. 1978"de Lizbon"da deprem olduğunda bazı din adamları" Takdir-i İlahidir bu" demişti. Fransız düşünür Voltaire onlara şu dizilerle cevap verdi:

"Bu kurban yığını, kanlar içinde yatan bu çocukları gördüğünüzde şöyle diyecek misiniz?

Tanrı cezalandırdı. Ölmeleri, suçlarının bedelidir. Bu çocuklar hangi suçu işlemiştir?"

Tartışmaya Fransız filozofu Jean Jacgues Rousseau da katıldı ve Voltaire"e bir mektup yazarak dedi ki:

"Tanrının iyiliğine inanmak gerek. İnsanın çektiği acılar, kendi hatalarının neticesidir."

2.5 asır önce yaşanmış bu olayı Batının medeniyetle buluşmasına atılan ilk adımlardan biri olarak görebiliriz.Burada şu gerçeğin her insan tarafından bilinmesini istiyorum:Voltaire ve Jean JacguesRousseau"un ifade ettiği ve Batının medeniyette yol almasına neden olan sözlerini Kur"an 1400 yıl önce aynen şöyle dile getirmiştir: "Başınıza gelen iyiliğin kaynağı Allah"tır. Çektiğiniz acılar, kötülükler ise kendi günahlarınızın neticesidir."(Nisa/3:79).Kur"an bu gerçeği asırlar öncesinde bildirmesine rağmen Müslümanlar neden hala insan iradesini göz ardı eden ve kaderciliği ön plana çıkaran bir zihniyeti temsil eder bir konumdalar? Neden bu ülkeler sorunlarını çözemediği gibi değişim sürecinde demokratik, katılımcı ve şeffaf bir yönetimi sergilemede, üretkenlik ve verimlilikte dünyada itibarlı bir yer de alamamış durumdalar? Buna paralel olarak, ortak, toplumsal değer üretemeyen, bireyleri arasında ortak değer ve ölçü nosyonu olamayan her işte, her alanda kendi içinde çelişki taşıyan kültürel farklılıklar sergileyen, gitgide kavgacı, radikal ve ölçü tanımazlığı derinleşen bir toplum inancını da bu ülkeler vermekteler.Türkiye, şansını, şöhretini, ününü, başarısını, sevgisini, hoşgörüsünü, kadirşinaslığını, üretkenliğini, verimliliğini, güvenirliliğini hem kendi içinde hem de dış dünyada kanıtlamak zorundadır. Aksi halde kendi dünyasının dışına çıkamayan, kendi ektiğini biçme yürekliliğini gösteremeyen, kendi kabahatini başkalarının omuzlarına yükleyen, kusur ve geri kalmışlığının nedenini kendi üslenmeyen, suçu ve günahı hep başkalarında arayan, ya da hiç bir ilginç yanı ve erdemi olmayan, kendi kendisi olma hakkını veremeyen, olan bitenden "İlahi İradeyi" sorumlu tutarak kaderin ağlarında çırpınan bir ülke konumuna düşecektir. O zaman yaşamımızı sürdürmemiz hem dini olmayacaktır hem insani.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —