M. KEMAL ATİK

Tarih: 04.09.2013 00:00

Müslümanların Maruz Kaldığı Zulüm Cehaletinin Cezasıdır

Facebook Twitter Linked-in

Değerli Okurlar, geçen yazımızda dini fanatizmin nedenleri üzerinde durmuştum. Bugünki yazımda Müslümanların geri kalmışlığının, sıkıntılarının kaynağının  cehaletlerinin eseri o0lduğunu arzetmek istiyorum.

Müslümanlar ne yazık ki bilim ve aklı yaşama egemen kılamayışlarının sonucu bunca zulme ve bunca sefalete maruz kalmışlardır.  Tarih boyunca ne çekmişse müslümanlar cehaletten, eğitimsizlikten, bilgisizliktenb, aklı ve bilimi yaşama geçiremediklerinden çekmişlerdir. Ne yazıktır ki  bu durum Dinin anlaşılmasın ve yaşanmasının önünde de en büyük engel olmuştur. Buna dini literarürde TAASSSUB diyoruz. Taassubun topluma egemen olması diyoruz. Taassub, gelişmeyi, ilerlemeyi ve kurtuluşu geriye dönmede, maziyi diriltmede görür. Muteassıb bir toplum, maziden kopamadıkları veya onu değiştiremedikleri gibi yaşamdan da vazgeçmezler. Tabir caiz ise maziyi ve yaşamı aynı zaman dilimi içinde yaşamak isterler. Yaşamlarını gelecek ile değil de geçmişe bağlayarak köprüde asılı tutarlar. Taassubun egemen olduğu topluluk değişim sürecini gerçekleştirememeleri yanında "geçmişimizde ve kültürümüzde neyimiz eksik ki" düşüncesi içinde hareket ederler. Bu zihniyet, mevcudu ve geçmişi tartışmaz, geleceği de kucaklamaz.  Buna karşılık geleneği de Allah"ın bir lütfü olarak görür. Bin yıl önce, sekiz yüz yıl, üç yüz yıl önce söylenmiş sözler, yazılmış kitaplar o günün şartlarında getirilmiş çözümler, yorumlar bugünün hayatına adapte edilmeye çalışılır. Bu akide sonucudur ki Müslümanlar, düşünme yeteneğine set çekmişler. Bu ise, İslam"ın modern düşünce ile uzlaştırılmasını tartışılır hale getirmiştir. Bu durum, İslam dünyasını, modern dünyanın egemenliği altında ezilmeye doğru götürüyor. Zaten modern dünya da İslam dünyasını kendi içinde eritmek, kültürel, siyasal, ekonomik yönden güçsüz bırakmak istiyor.

 Bilindiği üzere yaşadığımız asırda yeni bir toplum modeli ile karşı karşıyayız. Bu toplum modeli" Bilgi toplumu" dur. Bu toplumda doğru-yanlış; iyi-kötü yorumunu yapması gereken, eleştirel akıl bir yaşam modeli olarak benimseniyor. Bilim insanları da bu modeli insanlığın ortak vicdanı olarak algılıyor. Bu model içinde yer almakla ancak evrensel dünya ile yarışılabileceği söyleniyor. Din ve sosyal hizmet grupları ne yazık ki bu konuda hem taraflı hem de değerler açısından yeterince güven veremiyor.

 Çare nedir: İslam toplumu, insanın doğasıyla ilgili gelişim ve yaşam süresine ve toplumsal koşullara uygun olarak her an her zaman yeni bir varolma yeni bir değişim sürecini yaşamak zorundadır. İslam dünyası, akılcılıktan uzak ve geleneklere uyarak, doğadan yüz çevirmekten ve bilim dışı normlara göre yaşamaya devam etmekten kurtulmalıdır

Bunun için de doğru ve yanlışı ayırt etmek için başvuracağı temel kaynak akla yani, bilime yönelmelidir. Muhammed İkbal konuyla ilgili şu tespitte bulunmaktadır: "İslam"ın tüm sistemini geçmişten bütünüyle kopmaksızın yeniden düşünme görevini Müslümanlar acilen yerine getirmelidirler". Biz de bu görüşü paylaşıyoruz. Çünkü hayat bir harekettir. Her hareket bir değişimdir. Kur"an bunu açık bir şekilde söylüyor: "Durumunu değiştirmedikçe bir toplum, o topluma bağışladığı nimeti Allah değiştirmeyecektir."(Enfal,53). Değişimin ilk şartı ise akıl ve bilimi yaşama hâkim kılmaktır. Kuran"ı anlamak için de akla ihtiyaç vardır. Çünkü Kur"an akla dayanıyor. Zira Kur"an akla çok büyük önem verir: "Allah yanında yaratılmışların en kötüsü, en değersizi, kulağı varken doğruyu, iyi ve güzeli işitmeyen, dili varken doğruyu, iyi ve güzeli söylemeyen, aklı varken aklını, kullanmayan, sağır ve dilsizlerdir ki bunlar hakkı ve doğruyu düşünüp ilerleyemezler"(A"raf, 179, Enfal,22).Yine Kur"an, akıllarını kullanmayan bir topluma sefalet, yoksulluk ve cehalet pisliğini Allah"ın musallat kılacağını haber vermektedir(Yunus, 100).

Demokrasi adıyla sınırları aşarak İslam ülkelerini işgal edip milyonlarca insanın yazgısını ellerine geçirerek onları sefalete sürükleyen Batı bu gücünü cehalet ortamından almaktadır. Kin ve nefretin aşısı üzerine demokrasi bina edenlerin silahlarının yakıtı müslümanların maruz kaldığı cehalettir. İslam dünyasının doğal zengin kaynaklarını, servetlerini ve gelirlerini sömürerek, onları ayakta kalma mücadelesi vermeye zorlayan Batının demokrasi ve insan hakları anlayışı  değil müslümanlarım maruz kaldığı cehaletleridir.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —