İnsan kendi ezberlerini yıkar
mı? "Git!" Derken bin kere yüreğini yakar mı? "Kal
" Demek "git!" Demekten zora
çıkar mı? Ve aşk kendini bu kadar yok sayar mı yalnızlığım?
Varlığı şenlendirirken
öldürebilen, yeniden yeniden güldürebilen, her akşam, her sabah doğdurabilen,
tanrıdan yüreklerimize nakşedilen, kulun kula sevdası an gelip yok edebilen,
"o" sayısız güzellik ve çirkinlik sonra nice dinginlik veren, hayata
küstürebilen, bazen yaşama tutunabilen, bazen çekip giden duygu
İçimizi kül
eden, yakıp geçen aşk, niçin bu kadar el eden, yok gören hem karanlık, hem
güneştir ki yalnızlığım?
Sayfalar dolusu yalnızlığım,
seni içimden söküp atamıyorum, gözlerinin içlerine de bakamıyorum. Ne kadar
yazsam ve ne kadar söylensem, seni kaybetme duygusunu yüreğimden alamıyorum
yalnızlığım
Beyaz olsun isterdim rengimiz
ya da masmavi, mavinin her rengi
Her gördüğümde kalbimin dengi, ömrünün tek rengi
olmak isterdim yalnızlığım
Öyle yaşamalara tanık oldum ki
buna soluk almak bile denmez. Yine de ölümden beter bu duyguya tutunan,
yazgısına razı olan, ölüp ölüp var olan, kendine, ömrüne ve her şeyine küskün
öyle insanlara rastladım ki, hayata yeniden başlamak asla denmez
Uçurumun kenarındaki
yeter denen duyguya sarılan ama yine de kendini atmayan, bunu yaşamak sayan,
kötünün içinde iyiyi arayan sonrada bulduğuna sarılan, yaşamak saydığı,
yaşamalar, yalnızlığım
Öncesi ve sonrası yani başı
birde sonu olan yalnızlıklar tanıdım. Her defasında hikâyeler nedense bir
diğerinin tekrarı ya da devamı gibiydiler. İçimdekiler dökülüp giderken ve ben
her tekrarımda yüreğimin astarını sökerken, birde "çekil git!" Derken, kendimle
çelişiyordum, çünkü milyon defa "kal" demek istiyordum yalnızlığım
Ve insan aşk tabularına hüküm
giydi
Söylemek istediklerine değil de, yüreğinin aksını yüzündeki o maskeye
çevirdi ve insan gördüklerinden, kendini inkâr ettiklerinden yana yürüdü
yalnızlığım