Mavi beyaz yalnızlıklar
uzayan yolların yüreğinde çoğalıyorsa ve ıssızlık içini ısırıyorsa sonu
görünmeyen tünellerde, gözlerini yum ve ne olursun sus yalnızlığım
Rüzgâr eğmişse gövdesini
çayırların ve dallarını kırmışsa rüzgâr ardıçların; görülmüş müdür ki teslim
olsunlar?
Satırbaşından yalnızlığım,
ağır dostum, yaralı canım, bana hüzün kalanım ve en ücra noktalarda aşkımı
unutanım; bir devir daha bitiyor ve bir nesil daha büyüyor acıların gölgesinde,
aşkın gam halinde
Ben sana her halimle
gelmiştim, yalansız, dolansız ve dahası içimin çürüyen, sökülen astarlarını,
yamalıklı hallerini, gövdemin bütün deliklerini, öylece, olduğu gibi, ne eksik,
ne fazla söylemiş, öykünmüştüm yanında şu yalan hayata, ilk defa inanmıştım,
sövmüştüm gelmişine, geçmişine
Ah! Benim soytarı yalnızlığım,
garip kalmışlığım, bir izmarite baka kalmışlığım, yalan hayatım
Vah! Benim
kişiliği yerlerden yerlere vurulmuş yalnızlığım, takılıp kalmışlığım, bir
sigara paketine dalmışlığım, sersefil hayatım
Güven yalnız sende
sallanmadı, inanç yalnız sende kaybolmadı, vefa bir sende yanılmadı, cesur bir
sende korkmadı, doğruluk bir sende eğilmedi ve yalan bir sana mahsus olmadı
yalnızlığım
Kime döndümse sırtımı ve kime
inandımsa şu üç günlük dünyada, önce menfaatleri geldi sonra hançerleri
Alışamadım, katlanamadım olanlara, sustum ama dayanamadım su sızdırmaz, ses
geçmez gecelerde en çok benime, yalan ömrüme, geçip giden gençliğime,
yakalayamadığım son şansım sevgime, bir de sen mi? Dediğim gülüme, en çok içime
ağladım yalnızlığım
Sararıp düşen yapraklar ve Zümrüt-ü
Anka yalnızlıklar,yanan ateşlerin içinde küle dönüyorsa ve ikide bir ölüm gelip
kapını çalıyorsa bilmediğin iklimlerde, içini al, kinini sakla ve bütün
istismarlarının tasmalarını bağla ve ne olursun artık beni ısırma yalnızlığım