M. KEMAL ATİK

Tarih: 20.03.2013 00:00

"Adaletsiz bir ülke güneşsiz bir dünyaya benzer "

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili okurlar, son yıllarda ülkemizde gündemden düşmeyen, en önemli konuların başında maalesef; adaletin tarafsızlığını yitirdiği düşüncesi gelmektedir. Toplumun bir kısmı adaletin siyasetin etkisi altında kaldığını, yürütmenin adaleti ifsat edecek derecede müdahale ettiğini savunurken; başka bir kısmı ise her şeyin yerli yerinde mecrasında yürüdüğünü,  yargının gerçek anlamda tamamen özgür olma yolunda büyük mesafe aldığını iddia etmektedir.  Ben bu yazımda bu iddiaları övme ve yerme gayretinde olmadan, adaletin bir ülke için ne anlama geldiği üzerinde durmak istiyorum.

 Sevgili okurlar, bilindiği üzere medeniyete mazhar olmuş devletlerin itibarı ancak adaletle ayakta durabilir, adaletle ebedileşebilir. Bir ülkede ahenk, düzen ve birlik sadece adaletle tecelli bulur. Çünkü adaletin olmadığı bir devlette zulüm vardır. Kötülük vardır. Haksızlık vardır. Ayrıca adalet birlik ahlakının temel taşıdır. "Adaletsiz bir ülke güneşsiz bir dünyaya benzer " atasözü boşuna söylenmemiştir. "Bir ülke ancak adaletle ebedileşir ve adaletsizlikle yıkılır" atasözü Germen toplumuna aittir. Atalarımız " Adalet ferman dinlemez", "geciken adalet, adalet değildir","Adalet olmayan yerde sefalet olur" sözleriyle gelecek nesillere ışık tutmuşlardır. Kaşgarlı Mahmut diyor ki:   "Zulüm avludan girerse adalet bacadan çıkar." Pascal derki:  "Adalet güçlü, güçlülerin de adil olması lazımdır" .  Ünlü Filozof Sokrates ise şöyle der: "Hâkimin fazileti doğruyu görmek, hatibin fazileti de doğruyu söylemektir." 

Adalet dağıtanlara gelince onlar hakkında da şunları söyleyebiliriz. Makam ve mevki korkusuyla adalet dağıtanlar asla adil olamazlar. Çünkü korkan hakkı değil çıkarını düşünecektir ve korkunun olduğu yerde zulüm baş gösterecektir. Gelecek ümidiyle adaleti tatbik edenler adil olamazlar. O nedenle adaleti uygulayanlar ancak insanlık sevgisiyle, insanlığa değer verdikleri için adildirler. Yoksa hüküm vermek, muhakeme yapmak için değil. Ayrıca hâkimler adaletin temelini dışta değil içlerinde aramalıdırlar. Hakkın doğrudan yana olduğunu vicdanlarında kabul etmelidirler. Halkı yaralayıcı, vicdanını zedeleyici uygulamalardan ve kararlardan sakınmalıdırlar. Adaletin millet için, insan için var olduğunu kabul etmelidirler. Aksi halde adalet güçlülere, zenginlere ve seçkinlere açık, fakir, zayıf ve kimsesiz olanlara karşı kapalı ve acımasız olarak algılanır. Bu durum toplum içinde güvensizliği, belirsizliği, kin ve şiddeti doğurur. Hal bu ki adalet hem bireyin hem de sosyal gelişmenin, insanca yaşamanın bir garantörüdür. Buna karşı toplumdaki güven buhranının, huzursuzluğun, şiddet ve başkaldırının büyük ölçüde kaynağı güvensizliktir, adaletsizliktir. Ekonomik ve sosyal kalkınmanın önündeki en büyük engellerin başında da güvensizlik ve adaletsizlik gelir. Güven bunalımı ise korkuyu doğurur. Mahatma Gandi derki: " Adaletten doğan bir korku, kuşkusuz ki adaletsizlikten doğandan daha tehlikelidir." Yüce Allah buyuruyor ki: "Bir takım insanlara karşı düşmanlığınız sizi adaletten ayırmasın.  Adaleti yerine getiriniz. Takvaya, Allah"a en yakın olan odur"(Maide/5:8).  Bu ayeti biraz açarsak: Kibrine ve bencilliğine esir olan yargıç asla adaleti icra edemez.  Ahlakını ve siyasi yapısını insan üzerine bina eden hâkim ayetin takdir ettiği dereceyi kazanacaktır. Onu kazanan her şeyi kazanacak, onu kaybeden büyük ölçüde her şeyi kaybedecektir.  

İnsanlığın gelişim sürecine baktığımız zaman adalet terazisinden sapan milletlerin çürüdüğünü, yıkılmaya mahkûm olduğunu görürüz. İnsanlığın yanlışlarını düzeltmek için gelen peygamberler; yeryüzü atmosferini bozan, bütünlüğünü ve evrenselliğini anlamsız kılan en önemli şeyin adaletsizlik olduğunu söylemişlerdir. İşte Hz. Peygambere verilen ilahi talimattan örnek bir ayet:  "İnsanlar hakkında bir hüküm verecek olursan insaf ve adalet dairesinde hüküm ver. Çünkü Allah ancak hak ve adaletle hükmedenleri sever" (Nisa/4:58 ). Bu ayet, adaletle hükmeden bir hâkimin en asil yönünü belirtmektedir. O da öncelikli görevinin insanlığa karşı adil olması gerektiğini bilmesidir. Eğer yargıç tüm insanları, din, dil, cins, ırk ve sınıf ayırımı yapmaksızın onları sevgi ile kucaklamıyorsa, onların hak ve hukukta eşit olduklarına inanmıyorsa ve bu eşitliği gerçekleştirmek için de harekete geçmiyorsa, insanlığın geleceğini karartıyor demektir. O zaman hem insanlar hem ülkeler kaçınılmaz olarak cezalarını uzun izelasyonlar, baskı ve anarşi olarak çekecekler demektir. Doğal olarak o zaman adalet ve hakkaniyet bayrağı ülkede parlamayacak demektir.  Adaletin gözetildiği ülkede ise yaşam, adalet mekanizmasının herkese eşit olması sayesinde her türlü korku ve kararsızlıktan uzakta toplum güzelleşecektir. Unutmayalım ki bir toplumda kötülüğü salgın hale getiren adalet mekanizmasının düzgün işlemeyişidir. Bu hastalığın insanoğlunun geri kalanına da bulaşacağından kuşku yoktur.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —