Irkçılık esasına dayanan
sosyalim; faşizm olarak anılır. İdeolojik olarak, sosyalist ilkeleri benimsemiş
olan bir dünya görüşüdür. Kendine göre, anayasal bir düzeni vardır. Çoklukla
sosyalist devlet yapısını arz eder. Bireyden çok, toplunu öne çıkaran bir sistemdir.
Bu sistemi otoriter, milliyetçi bir ideoloji olarak niteleyebiliriz. Milli kültüre
uyum sağlamayanları dışlamayı hedef almıştır.
Varlığını I. Dünya Savaşı
yıllarında hissettirmeğe başlamıştır. Hep o yıllarda iktidara gelişleri seçimle
olmuştur.1922"de İtalya"da Musolini halkın oyuyla iktidara gelmiştir. 1933"te
Almanya"da Adolf Hitler yine halk oylamasıyla iktidar olmuştur. Aralarındaki
nüans: Musolini"de İtalyan vatandaşlığı mefkuresi, Alman Nazizm"inde ise,
ırkçılık ve kan bağı esası güdülmüştür. Yine aynı yıllarda iktidara gelen;
İspanya"da Franko"yu, Portekiz"de Salazar"ı görüyoruz. Benzer örnekler Latin
Amerika"da da vücut bulmuştur.
Faşizme ilişkin panoramik
bilgileri, yazımın başında niçin kullanma gereği duyduğuma gelince; bizim
cumhuriyet tarihinde, biz hep başından beri parlamenter sistemi esas almış bir toplumuz.
Cumhuriyetimize, rejime, demokrasimize, ne kadar aykırı görüşte olanlar varsa
hep faşistlikle itham edilmişiz. Faşizm ellerinde kara bir yafta, önlerine
gelene yapıştırmaya çalışmışlardır. Bu günüme değin, ben faşistim, faşizmi
destekliyorum diyen siyasi oluşuma tanık olmadım. Antidemokratik inanışı
olanlar hep kendilerinin dışında olanları faşistlikle itham edip durmuşlardır.
Atatürk dönemini ve İnönü dönemini yaşamadım. Ama 1950 den bu yanasını bire bir
yaşadım ve gördüm. 19231950 dönemini de yaşayanlardan dinleyerek, okuyarak bu
günlere geldim. 10 milyon kilometre kare Osmanlı"dan, yanmış yıkılmış, tükenmiş
arta kalan 778 bin kilometre karede, bu günkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti
mucizesi ortaya konmuş. Her değerlendirme, sağduyuyla, o günün koşullarındaki değerlerle
ortaya konulması gerekirken, bu günkü kriterlerle değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Sanki bu günkü konumumuza hop diye gelivermişiz. Bu inkarcılığa pes denir.
Her iki dedem de Abdülhamit"in
Hicaz askerleri
Bu gün bize diyar-ı gurbet olan vatan parçası
Babam da II.
Dünya Savaşı dönemi askeri
Çekilen sıkıntıları, acıları, perişanlıkları hep
onlardan dinledim. Şimdi de GDO"su ile oynamış, hibrit yazarlar, çizerler;
basında şurada burada o günleri eleştirip faşizan idareler olduğundan dem vuruyorlar.
Eğer o insanlar olmasaydı kendileri olabilecekler miydi? Bu Cennet vatan, bu
cumhuriyet olabilecek miydi?
Bu millet hiçbir döneminde kavmiyetçi
olmamış ve kendinden olmayan unsurları asimile etmemiştir. Eğer faşizmde olduğu
gibi; soy, sop, kan birliği esasına dayalı bir devlet yapısı gözetseydi,
içimizdeki farklılıkların hiç birinin olmaması gerekirdi. Onların inancına,
geleneğine, diline saygılı davranılmış ve hiç müdahil olunmamıştır. Özellikle
İslami Medeniyet Ailesine dâhil olduktan sonra da iman ve itikatları gereği hep
hoşgörülü ve adil olmuşlardır. Var olduğu günden bu yana bu millet faşizan
davranmamış ve baskıcı olmamıştır. Zaman, zaman gördüğü ihanetler nedeniyle
nefs-i müdafaada kalmıştır. Bu da onun doğal refleksidir.
Maalesef, tarih ezeli bir
tekerrürden ibarettir. Bir zamanların; Hınçak, Mavri Mira, Rum Pontus,
Kürdistan Teali, İslam Teali, İngiliz Muhibleri, Amerikan Mandatörleri yeniden gündemimize
taşındılar. Emperyalist Batının oyuncağı, taşaronu olan PKK ve BDP nin
yaptıkları yenilir, yutulur, dayanılır hal almaktan çıktı. Kürtçü, ırkçı,
şövenist, faşist baskılar dayatmalar daha nereye kadar uzanacak. Kendilerine
göre 42 yıldır devam eden ihanetlerinin sonu nereye dayanacak? Daha ne kadar
acı günler yaşatılacağız? Bu zafiyetimizin, aczimizin nedeni ne olabilir?
Yakalayıp, yargılayıp, mahkûm ettiğin terörist başını muhatap almak neyin nesi?
Abdal yerine konulan milletin gözünün içine baka baka İmralı tutanaklarının
kasıtlı faaş edilmesi kamuoyu oluşturmaktan başka bir şey değildir. Açılım
dediğimiz şey, yoksa bu tutanağın muhtevasında olanlar mıdır?
Bu insanlar; akıllarını,
izanlarını, insanlıklarını unutmuşlar. Bin yıllık hakkı, hukuku, garabeti,
kader birliğini, aynı Peygamber"in ümmeti olduğumuzu, aynı Kitaba iman
ettiğimizi nasıl inkâr edecekler? Nahak yere akıttıkları Mehmetciğin kanı ve ahı
onları tutacaktır. Konuya mütenasip düştüğü için, kahrım ve ezikliğimle ünlü vatan
şairimiz Namık Kemal"in Hürriyet Kasidesi"nden aldığım şu beyitle yazımı
sonlandırmak isterim.
Kaza her fevzinin her lutfunun
bir vakt için saklar,
Fütur etme sakın milletteki
zaf-ı betaetten.
Bu günkü Türkçe"mizle ifade
edecek olursak:""Kaderin her fevzinin, her yardımının bir zamanı vardır.
Milletteki zayıflık ve gevşeklikten sakın ümitsizliğe kapılma
""