ÖMER BAYDEMİR

Tarih: 13.03.2013 00:00

Faşizm (Nasyonal Sosyalizm)

Facebook Twitter Linked-in

Irkçılık esasına dayanan sosyalim; faşizm olarak anılır. İdeolojik olarak, sosyalist ilkeleri benimsemiş olan bir dünya görüşüdür. Kendine göre, anayasal bir düzeni vardır. Çoklukla sosyalist devlet yapısını arz eder. Bireyden çok, toplunu öne çıkaran bir sistemdir. Bu sistemi otoriter, milliyetçi bir ideoloji olarak niteleyebiliriz. Milli kültüre uyum sağlamayanları dışlamayı hedef almıştır.

Varlığını I. Dünya Savaşı yıllarında hissettirmeğe başlamıştır. Hep o yıllarda iktidara gelişleri seçimle olmuştur.1922"de İtalya"da Musolini halkın oyuyla iktidara gelmiştir. 1933"te Almanya"da Adolf Hitler yine halk oylamasıyla iktidar olmuştur. Aralarındaki nüans: Musolini"de İtalyan vatandaşlığı mefkuresi, Alman Nazizm"inde ise, ırkçılık ve kan bağı esası güdülmüştür. Yine aynı yıllarda iktidara gelen; İspanya"da Franko"yu, Portekiz"de Salazar"ı görüyoruz. Benzer örnekler Latin Amerika"da da vücut bulmuştur.

Faşizme ilişkin panoramik bilgileri, yazımın başında niçin kullanma gereği duyduğuma gelince; bizim cumhuriyet tarihinde, biz hep başından beri parlamenter sistemi esas almış bir toplumuz. Cumhuriyetimize, rejime, demokrasimize, ne kadar aykırı görüşte olanlar varsa hep faşistlikle itham edilmişiz. Faşizm ellerinde kara bir yafta, önlerine gelene yapıştırmaya çalışmışlardır. Bu günüme değin, ben faşistim, faşizmi destekliyorum diyen siyasi oluşuma tanık olmadım. Antidemokratik inanışı olanlar hep kendilerinin dışında olanları faşistlikle itham edip durmuşlardır. Atatürk dönemini ve İnönü dönemini yaşamadım. Ama 1950 den bu yanasını bire bir yaşadım ve gördüm. 1923–1950 dönemini de yaşayanlardan dinleyerek, okuyarak bu günlere geldim. 10 milyon kilometre kare Osmanlı"dan, yanmış yıkılmış, tükenmiş arta kalan 778 bin kilometre karede, bu günkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti mucizesi ortaya konmuş. Her değerlendirme, sağduyuyla, o günün koşullarındaki değerlerle ortaya konulması gerekirken, bu günkü kriterlerle değerlendirilmeye çalışılmıştır. Sanki bu günkü konumumuza hop diye gelivermişiz. Bu inkarcılığa pes denir.

Her iki dedem de Abdülhamit"in Hicaz askerleri… Bu gün bize diyar-ı gurbet olan vatan parçası… Babam da II. Dünya Savaşı dönemi askeri… Çekilen sıkıntıları, acıları, perişanlıkları hep onlardan dinledim. Şimdi de GDO"su ile oynamış, hibrit yazarlar, çizerler; basında şurada burada o günleri eleştirip faşizan idareler olduğundan dem vuruyorlar. Eğer o insanlar olmasaydı kendileri olabilecekler miydi? Bu Cennet vatan, bu cumhuriyet olabilecek miydi?

Bu millet hiçbir döneminde kavmiyetçi olmamış ve kendinden olmayan unsurları asimile etmemiştir. Eğer faşizmde olduğu gibi; soy, sop, kan birliği esasına dayalı bir devlet yapısı gözetseydi, içimizdeki farklılıkların hiç birinin olmaması gerekirdi. Onların inancına, geleneğine, diline saygılı davranılmış ve hiç müdahil olunmamıştır. Özellikle İslami Medeniyet Ailesine dâhil olduktan sonra da iman ve itikatları gereği hep hoşgörülü ve adil olmuşlardır. Var olduğu günden bu yana bu millet faşizan davranmamış ve baskıcı olmamıştır. Zaman, zaman gördüğü ihanetler nedeniyle nefs-i müdafaada kalmıştır. Bu da onun doğal refleksidir.

Maalesef, tarih ezeli bir tekerrürden ibarettir. Bir zamanların; Hınçak, Mavri Mira, Rum Pontus, Kürdistan Teali, İslam Teali, İngiliz Muhibleri, Amerikan Mandatörleri yeniden gündemimize taşındılar. Emperyalist Batının oyuncağı, taşaronu olan PKK ve BDP ‘nin yaptıkları yenilir, yutulur, dayanılır hal almaktan çıktı. Kürtçü, ırkçı, şövenist, faşist baskılar dayatmalar daha nereye kadar uzanacak. Kendilerine göre 42 yıldır devam eden ihanetlerinin sonu nereye dayanacak? Daha ne kadar acı günler yaşatılacağız? Bu zafiyetimizin, aczimizin nedeni ne olabilir? Yakalayıp, yargılayıp, mahkûm ettiğin terörist başını muhatap almak neyin nesi? Abdal yerine konulan milletin gözünün içine baka baka İmralı tutanaklarının kasıtlı faaş edilmesi kamuoyu oluşturmaktan başka bir şey değildir. Açılım dediğimiz şey, yoksa bu tutanağın muhtevasında olanlar mıdır?

Bu insanlar; akıllarını, izanlarını, insanlıklarını unutmuşlar. Bin yıllık hakkı, hukuku, garabeti, kader birliğini, aynı Peygamber"in ümmeti olduğumuzu, aynı Kitaba iman ettiğimizi nasıl inkâr edecekler? Nahak yere akıttıkları Mehmetciğin kanı ve ahı onları tutacaktır. Konuya mütenasip düştüğü için, kahrım ve ezikliğimle ünlü vatan şairimiz Namık Kemal"in Hürriyet Kasidesi"nden aldığım şu beyitle yazımı sonlandırmak isterim.

Kaza her fevzinin her lutfunun bir vakt için saklar,

Fütur etme sakın milletteki zaf-ı betaetten.

Bu günkü Türkçe"mizle ifade edecek olursak:""Kaderin her fevzinin, her yardımının bir zamanı vardır. Milletteki zayıflık ve gevşeklikten sakın ümitsizliğe kapılma…""

     


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —