Recep Şükrü Güngör Maraşlı
Usta bir anlatıcıyla yüz yüze
oluyorsunuz.
Destancı, ya da Dedem
Korkut"un varisi diyebilirsiniz. Öncekilerin açtığı yolu genişleterek ilerliyor
yazar Recep Şükrü Güngör
Öyküde/hikâyede kararlı. Âdem ile Havva, Yas Ayini,
Kayıp Ruhlar Kıraathanesi
adını hatırlayıp sayabildiğim evvelki eserleri
yazarın. Şimdi de Memleket Meselesi
Güngör"ün asıl meselesi
memleket midir, yoksa o memleket insanlarının kısa kısa hikâyeleri, menkıbeleri
ve serencameleri midir?
"Memleket Meselesi" adını
taşıyan ve Zambak Yayınları tarafından okuyucunun beğenisine sunulan kitabın
sayfalarında ilerlerken kahramanların tamamını aşağı mahallenin bitişinde
başlayan çarşıda voltalarken ya da işinin başında, dükkanının önünde komşuyla
tavla atarken görürsünüz: Çalçene Hüsnü, Kaytan Bıyık Faik, Güneş Ahmet, Gres
Mehmet, Uzun Ali, Fakı Mehmet
Çalçene Hüsnü, Kocabaş
Konağı"nda o fıskiyeli havuzun başında, karşınızdadır. O sıra çayınızı
yudumluyorsunuzdur; yoldan susturucusu sökülmüş bir sepetli motor büyük bir
gürültüyle geçer. Ama Çalçene konuşmasına fasılasız devam eder.
Recep Şükrü Güngör"ün öyküleri
berrak bir anlatıma sahip. Yalın cümleler, vuzuhluğu ilke edinen bir yaklaşım
hikâyelerin tamamına hakimdir. Okuyucuyu yormayan, gizemden ve kapalılıktan
uzak duran anlatılar
Öyküler çoğaltıyor yazar.
Öyküler biriktiriyor ve karşısındaki meraklı kalabalığa hikâyeler anlatıyor.
Memleket Meselesi, yazarın,
anlatı metinleri arasında en girift ve aynı zamanda en eğlenceli türlerinden
olan öyküde ısrarcılığının bir nişanesi gibi duruyor karşımızda
Zaman geçiyor
ve Güngör, daha oturaklı, daha olgun cümlelerle huzurumuzda beliriyor.
Yazar, birçok hikâyesine:
"Sevgili okuyucu, sevgili okur." hitabeleriyle başlıyor ve oluşturduklarını bir
sohbet havasında muhatabına aktarıyor: "Dünya varmış sevgili okurum. Bir bardak
çayın bu kadar hora geçeceğini hiç düşünmemiştim." (102) "Ben de oraya
geliyordum sevgili okurum." (102)
Memleket Meselesi okunmayı hak
ediyor. Çok öyküde konuya, yazarı fişeklermiş gibi, onu harekete geçirmeyi bir
misyon edinmiş gibi okuyucu başlıyor: "Beyim şu hikayeyi baştan anlat da ağız
tadıyla dinleyelim." (39) Hadi o zaman, anlat da anlayalım kavaklara ne
yapmışsın öyle." (57) "Şu havada anlatacak konu mu bulamadın." (101) "Hadi
uzatma, anlat." (101) Yazar da kendini hiç zora sokmadan, çevresindeki
topluluğa, kahve sakinlerine, köşe başındaki berberin müşterilerine, aktardan
kocasının dökülen saçlarına ilaç alan Nebahat Teyze"ye, hikâyesini anlatıyor.
Görsel öğeleri bir ressam
titizliği, inceliği ve zarafetiyle kâğıda aktarıyor yazar. Gerçi başta, ilk
sayfalarda: "Yoksulluk sürüyor kardeşim. Dağ gibi büyürken karşımda bu, ben
sana çiçekten, böcekten nasıl söz edeyim." (16) dese de, gerçeği önümüze, ona
bir şeyler katmadan serse de, tuvale fırça darbeleriyle dokunmayı ihmal
etmiyor. Bir Van Gogh gibi, bir Mustafa
Albayrak gibi fırçasını tuvale, kalemini kâğıda büyük bir maharetle
dokunduruyor: " Ressamın önündeki sehpada bir tablo uzanıyordu. Perde hafif
açılmış, pencereye çıkmış bir nine. Önde bir çınar, dallarında sığıncıklar
Sabahın kızıllığı göğe vurmuş, güneş doğacak." (78)
Memleket Meselesi kitabı,
Güneş Özlemi ve Melâl adını taşıyan iki bölümden oluşuyor ve kitabın tamamında
yirmi öykü mevcut. Yazar Recep Şükrü Güngör"e daha nice öyküler çoğaltması
temennisi