NUHAN NEBİ ÇAM

Tarih: 22.01.2013 00:00

Öykücü - Tezgâhta Öykü Dokumak

Facebook Twitter Linked-in

Recep Şükrü Güngör Maraşlı…

Usta bir anlatıcıyla yüz yüze oluyorsunuz.

Destancı, ya da Dedem Korkut"un varisi diyebilirsiniz. Öncekilerin açtığı yolu genişleterek ilerliyor yazar Recep Şükrü Güngör… Öyküde/hikâyede kararlı. Âdem ile Havva, Yas Ayini, Kayıp Ruhlar Kıraathanesi… adını hatırlayıp sayabildiğim evvelki eserleri yazarın. Şimdi de Memleket Meselesi…

Güngör"ün asıl meselesi memleket midir, yoksa o memleket insanlarının kısa kısa hikâyeleri, menkıbeleri ve serencameleri midir?

"Memleket Meselesi" adını taşıyan ve Zambak Yayınları tarafından okuyucunun beğenisine sunulan kitabın sayfalarında ilerlerken kahramanların tamamını aşağı mahallenin bitişinde başlayan çarşıda voltalarken ya da işinin başında, dükkanının önünde komşuyla tavla atarken görürsünüz: Çalçene Hüsnü, Kaytan Bıyık Faik, Güneş Ahmet, Gres Mehmet, Uzun Ali, Fakı Mehmet…

Çalçene Hüsnü, Kocabaş Konağı"nda o fıskiyeli havuzun başında, karşınızdadır. O sıra çayınızı yudumluyorsunuzdur; yoldan susturucusu sökülmüş bir sepetli motor büyük bir gürültüyle geçer. Ama Çalçene konuşmasına fasılasız devam eder.

Recep Şükrü Güngör"ün öyküleri berrak bir anlatıma sahip. Yalın cümleler, vuzuhluğu ilke edinen bir yaklaşım hikâyelerin tamamına hakimdir. Okuyucuyu yormayan, gizemden ve kapalılıktan uzak duran anlatılar…

Öyküler çoğaltıyor yazar. Öyküler biriktiriyor ve karşısındaki meraklı kalabalığa hikâyeler anlatıyor.

Memleket Meselesi, yazarın, anlatı metinleri arasında en girift ve aynı zamanda en eğlenceli türlerinden olan öyküde ısrarcılığının bir nişanesi gibi duruyor karşımızda… Zaman geçiyor ve Güngör, daha oturaklı, daha olgun cümlelerle huzurumuzda beliriyor.

Yazar, birçok hikâyesine: "Sevgili okuyucu, sevgili okur." hitabeleriyle başlıyor ve oluşturduklarını bir sohbet havasında muhatabına aktarıyor: "Dünya varmış sevgili okurum. Bir bardak çayın bu kadar hora geçeceğini hiç düşünmemiştim." (102) "Ben de oraya geliyordum sevgili okurum." (102)

Memleket Meselesi okunmayı hak ediyor. Çok öyküde konuya, yazarı fişeklermiş gibi, onu harekete geçirmeyi bir misyon edinmiş gibi okuyucu başlıyor: "Beyim şu hikayeyi baştan anlat da ağız tadıyla dinleyelim." (39) Hadi o zaman, anlat da anlayalım kavaklara ne yapmışsın öyle." (57) "Şu havada anlatacak konu mu bulamadın." (101) "Hadi uzatma, anlat." (101) Yazar da kendini hiç zora sokmadan, çevresindeki topluluğa, kahve sakinlerine, köşe başındaki berberin müşterilerine, aktardan kocasının dökülen saçlarına ilaç alan Nebahat Teyze"ye, hikâyesini anlatıyor.

Görsel öğeleri bir ressam titizliği, inceliği ve zarafetiyle kâğıda aktarıyor yazar. Gerçi başta, ilk sayfalarda: "Yoksulluk sürüyor kardeşim. Dağ gibi büyürken karşımda bu, ben sana çiçekten, böcekten nasıl söz edeyim." (16) dese de, gerçeği önümüze, ona bir şeyler katmadan serse de, tuvale fırça darbeleriyle dokunmayı ihmal etmiyor.  Bir Van Gogh gibi, bir Mustafa Albayrak gibi fırçasını tuvale, kalemini kâğıda büyük bir maharetle dokunduruyor: " Ressamın önündeki sehpada bir tablo uzanıyordu. Perde hafif açılmış, pencereye çıkmış bir nine. Önde bir çınar, dallarında sığıncıklar… Sabahın kızıllığı göğe vurmuş, güneş doğacak." (78)

Memleket Meselesi kitabı, Güneş Özlemi ve Melâl adını taşıyan iki bölümden oluşuyor ve kitabın tamamında yirmi öykü mevcut. Yazar Recep Şükrü Güngör"e daha nice öyküler çoğaltması temennisi…    


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —