Rasûlullâh"ın Kâbe-i Muazzama"da yaptıkları üzerine
düşünceler:
a)Kâbe içinde namaz: Bilal-i
Habeşi Rasûlullâh ile Kâbe"nin içine girmiş ve Rasûlullâh"ın orada namaz
kıldığını haber vermiştir.
Ebû Hanife, Şafii, Ahmed ve
Cumhuru ulema da böylece Kâbe içinde musalli herhangi bir duvarına dönüp namaz
kılabilir, diyorlar. Ama Mâlik: Nafile namazı caiz görüp, farz ve mürettep
namazı caiz görmez.
b)Resim ve fotoğrafın hükmü:
Rasûlullâh, (s.a.s.) oradaki putlar ve resimler tamamen temizlenmedikçe Kâbe"ye
girmemiştir. İslam alimleri ağaç, dağ,
taş gibi manzara resimlerinin çizilmesinin ve kullanılmasının, aynı şekilde
insan bedenini tam olarak yansıtmayan sûretin mubah olduğunu ifade etmişlerdir.
Nevevî gibi bir kısım âlimlerin, üzerinde canlı resmi bulunan kumaşların,
yaygı, sofra bezi gibi amaçlarla kullanılabileceği, Tîbî gibi diğer bazılarının
ise, bunların mutlak surette mubah olduğu şeklindeki açıklamaları göz önüne
alınınca; artık günümüzde resim yapmanın ve resimli eşya kullanmanın, tevhid
inancına aykırı bir sonuca götürme durumu veya endişesi olmadığı sürece, ilk
dönemler hakkındaki yasağın kapsamına girmediğinin ve dolayısıyla haram
olmadığının ifade edilmesiyle yeni bir şey söylenilmiş olmayacaktır. (DİB,
İlmihal; I-II, Helaller ve Haramlar)
c)Kâbe hizmeti: Rasûlullâh
Kâbe"nin anahtarını Osman ibni Talha"ya vererek: "Ebediyyen ve sonuna kadar
sende kalmak üzere Abdü"d-Dâr ve Beni Şeybe"yi kastediyor- bu anahtarı al.
Artık onu senden zalimlerden başkası alamaz " buyurmuştu. İşte buna dayanarak
ulemâ"nın hepsi kıyamete kadar Kâbe hizmetlerini o sülaleden almanın caiz
olmadığı kanaatine varmışlardır.
d)Putların kırılması"nın
gereği: Rasûlullâh (s.a.s.), Kâbe çevresinde dizilmiş ve dipleri kurşunla
kaynatılıp sabitleştirilmiş zavallı putlara asasıyla dokunup yıkarken şöyle
diyordu: "Hak geldi, bâtıl yıkılıp gitti. Hak geldi, artık bâtıl gözükemez ve
geri gelemez.
Rasûlullâh"ın fetih hutbesi
üzerine düşünceler: (Fetihten sonra Kâbe"de yaptığı konuşmanın kritiği yapılmalı
ve ondan dersler, ibretler ve hükümler ortaya konulmalıdır.) Rasûlullâh
(s.a.s.) bu hutbesiyle köhne şirk düzenlerinden arta kalan bayat gelenek ve
adetlerin Müslümanların ayakları altına gömüldüğünü söylemesi gerekliydi ve
öyle yaptı. Baba ve dedeleriyle öğünme, ırk, kabile ve milletle böbürlenme;
dil, soy ve vücut yapısı ayrımıyla düşmanlık etmenin iptal edildiğini tüm
insanların Âdemden geldiğini ve Âdemin de topraktan olduğunu ilan etti.
Kadınların bey"ati ve ona dair ahkâm:
a)Müslümanların topyekûn
kalkınıp üstün bir millet olabilmesi için; kadınların her sorumlulukta ve tam
bir eşitlikle- erkeklere katılışını gösteriyor.
b)Kadınlar da Rasûlullâh"ın
yaptığı bey"atın izahında gördüğümüz gibi, onlarla sözleşme sadece sözle olur.
El tutuşma yapılamaz. Ama erkeklerle bey"at böyle değil tabii.
c)Yine bey"at hadisinde gördük
ki, ihtiyaca bağlı olarak kadının yabancı erkeklerin sesini duyması da
mubahtır. Ve onların sesleri de avret değildir. Bu, cumhurla birlikte Şafii"nin
görüşüdür. Ama Hanefilerden bazısı kadının sesinin de avret olduğu
görüşündedir. Onlar da bu hususta, yine kadınlardan bey"at alınışını bildiren
hadise ve başka hadislere bakıyorlar.
Hanefilerin dayanağı: Ahzab
suresi 32. Âyetinde, peygamber hanımlarına olan hitapta; "Cezbedici sesle konuşma"
menedilmiştir. Buna öbür delillerle yasaklığa kısmi ve özel- hükmedilmiştir.