M. KEMAL ATİK

Tarih: 11.10.2012 00:00

İçimizdeki Canavar Hala Yaşıyor

Facebook Twitter Linked-in

İnsanoğlu var olduğu günden beri kökten bir değişimi gerçekleştirebildi mi? Yalnız kendini düşünebilme, bütün bencil arzularından arınabilme yetisini kazanabildi mi? Maalesef bu sorulara evet diyebilmemiz çok zor görünüyor. Belki insan elinden geleni yapmaya çalıştı, ama temelde insan hiç değişmedi. İki milyon yıldır ne isek, yine öyleyiz. Çünkü içimizdeki hayvan çok güçlü. Onun için de bütün aç gözlülüğü, kıskançlığı, hırsı, öfkeyi, acımasızlığı, yüreğimizin ve zihnimizin derinliklerinden atamadık, o hala yaşıyor. Din, kültür, medeniyet, ahlak aracılığıyla bunun dışını cilaladık ama dışımızdaki maske içimizdeki şer duygularımızı gizledi. Sırf nefislerimizden başka kendimize hâkim bir güç tanımadık. Hal bu ki, daha çok biliyoruz, teknolojik açıdan da çok ileri gittik. Batı ve Doğu felsefesini, edebiyatını okuduk, tartıştık, bütün dünyayı dolaştık ama içimizde, çok derinlerde, kök salmış, gömülmüş o bilinçaltındakini değiştiremedik. Dış dünyamızda her türlü bilgi ve hikmet dolu sözlerle yaşamımızı renklendirdik ama iç dünyamızı nefis, şeytan, heva ve heves arzularından arındırabildik deme cesaretini gösteremiyoruz. Çünkü nereye gidersek gidelim insanlar acı çekiyorlar. Yoksulluk, sefillik, zulüm, terör yaşamın bir parçası oldu adeta. Toplumsal haksızlık söz konusu, aşırı zenginler ve aşırı yoksullar var. İnsanlar acı çekiyor, her türlü, kişisel ve genel sorunlar yaşama egemen olmuş durumda.

Bütün dünyada bir çatışma, bir savaş yaşanıyor. Son derece zor durumda olan insanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Olağanüstü bir korku duygusu, güvensizlik duygusu vardır dünyada. Bu belirsizlik ve güvensizlik nedeniyle insanlar stres denilen sinirsel hastalığın pençesinden kurtulamıyorlar. Bu yüzden stres çağımızın en büyük hastalığı haline gelmiştir.

O halde çare nedir: Bizce en önemlisi, sadece dışımızdaki dünyada bir değişim yapmak değil, aynı zamanda içsel olarak içimizdeki " ben" in ön yargılarından, arzularından, kendi içimizdeki çatışmalardan, sorunlardan da arınmalıyız diye düşünüyorum. Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin bir sözünü burada sunmak istiyorum: " Kötülüğümüz içimizde bizim, içimiz ise kurtulamıyor kendi kendinden".

Mevlana"nın Mesnevisinde konuyla ilgili örnek bir hikâye şöyle anlatılıyor:

Bir Arif, kötü huylu yaşlı adamın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın, sakalın mı?

Adam dedi ki: Ben, ondan önce doğdum. Sakalsız nice zamanlarım geçti.

Ârif dedi ki: Sakalın ağarmış, eski halini terk etmiş. Öyle olduğu halde yazıklar olsun, kötü huyun hala sürmektedir. O senden sonra doğmuş, seni geçmiş. Sense hala arzu ve tutkularının esiri olarak kalmaya devam ediyorsun; büyüklük sevdasıyla böylece kala kalmışsın. Önce doğduğun renktesin hâlâ. Ondan bir adım bile ileri atmamışsın. Hâlâ kaptaki ekşi ayransın. Hâlâ o yoğurdun yağını ayıramamışsın. Hâlâ balçık küpteki hamursun, bir ömürdür ateşli tandırdasın ama hâlâ pişmemişsin. Heves yeliyle başın dönüyor ama tepedeki ot gibi ayağın toprakta. Musa kavmi gibi Tih çölünün ısısında, durduğun yerde tam kırk yıl kala kalmışsın, a akılsız adam! Her gün, ta akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde görmedesin. Allah"ın lütuf ve keremi, gönlüne mutluluk versin de şu yerin yücelip alçalışına bak. Yılın yarısında çorak bir halde iken, yarısında yeşerir, tazeleşir; dolayısıyla değişir. Ya sen, ne zaman değişeceksin?Yunus Ermenin de dediği gibi: "İçin dışın murdar iken dost neylesin senin ile. Gözün gönlün nefsi hava aşk neylesin senin ile."


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —