ALİ EYTEMİŞ

Tarih: 30.09.2012 00:00

Bir olay iki sonuç

Facebook Twitter Linked-in

Size iki farklı zaman diliminde iki farklı olay anlatmak istiyorum. İlki, Büyük Osmanlı Devletinin cennet mekân padişahı 2. Abdulhamithan zamanında yaşanan olay. Ermeniler, isyanlar çıkartıyor ve doğuda katliamlar yapıyor, bunun üzerine ‘"sadık-ı millet"" Ermenileri iskan politikası ile karışıklıklardan uzak tutmayı amaçlayan Sultan, onları Lübnan – Suriye ağırlıklı ülkelere taşıtıyor. Bu göçlerden birinde bir ermeni bugün önemsiz kabul edilen o günün kâbus hastalığı olan vereme yakalanıyor. 120 kişilik kafileden bir kişi ölüyor. Bu olaydan haberdar olan Sultan acil bir telgrafla olaydan sorumlu olabilecek bütün yetkililerin hesap çekilmesini ve yargılanmasını emrediyor. Mardin"de kurulan mahkemede gerekli tedbirleri almadığı için kafile komutanı Binbaşı suçlu bulunuyor. Cezasını ise Sultan belirliyor, ^^idam^^.  Oysa o günlerde verem, tedavisi henüz bulunamamış salgın bir hastalıktı. Osmanlı devlet olarak yokluk çekiyor halk bile yeterli beslenemiyor, olan nimete şükrediyor, olmayan günde ise dua ediyordu. Ama karar kesindi. Çünkü kendisine verilen görev, sağ salim Ermenileri Şam diyarında belirlenen merkeze teslim etmekti. Eksik kabul edilemez, gerekli önlem alınmaması da zafiyet kabul edilirdi. Askeriye zafiyet kaldırmayacak ve hatayı kabul edeyecek bir kurumdu.

İkinci olay ise, günümüz devleti Türkiye Cumhuriyetinde yaşandı. Uyuşturucunun bahçesi Bingöl"de on-onbeş yıl arayla aynı bölgede iki defa askeri sevk sırasında baskın yapıldı ve onlarca delikanlı-sütü burnunda- ciğerpareler şehit edildi. Olayların içinde istihbaratın zafiyeti var, askeriyenin var, komutanların açık ve net bir şekilde var, bölge halkının parmağı var, devletin ise ‘"babasının çiftliği"" gibi yönetilmesi var. Birincisi sevkiyat ile ilgili bilgiyi içerden birileri haber vermese, kim, kaç kişi ve nereden ve nasıl gidileceğini bilebilir? Sonra, oradaki komutanı tarladan domates toplaması için mi koymuşlar? Niçin güvenlik alınmadan sevkiyat yapılıyor, bu sevkiyat asker sevkiyatıdır, mal değil ki böylesi elinin kolunu sallayarak götürülebilsin. O sevkiyat sırasında helikopterler nerede? Oysa bir komutan bir şehirden bir şehre geçerken helikopterler havada sinek gibi geziyor da, bu delikanların canı patlıcan mı? Peki o sevk yolunun geçtiği güzergahın yol şekline ne demeli? Kıvrım kıvrım yapılmış, küçük tepelerin etrafı dolandırılmış, bunu çizen mühendis diplomayı nasıl alabilmiş?…

Bu iki olay arasında ki en can alıcı şey ise, cezalar. Birinde sert bir ceza var ‘idam" diğerinde ise daha kötü bir ceza var ‘sessizlik". Şimdi ikinci olayda bulunan komutan hala alkol kadehini eline alıp şerefe demiyorsa askeri gazinoda, bende bir daha yazı yazmayacağım… bu kadar eminim. Bu millette ölen fakir çocuğudur, zengin çocuğu ya para verir askerlikten kurtulur ya da askerliği bodrum Türkbükünde yapar, sahilde çıplak kadınları seyrederek, denizde yüzerek. Bu millet askerden çektiğini kimseden çekmedi. Dünyanın ilerleyişinden bu kadar geri kalmamız darbelerden değil mi? ekonomik yıpranmışlığımız askeri harcamaların büyüklüğünden değil mi? bizim olan zehir gibi beyinler şuan yurtdışında başka devletlere hizmet ediyor, sebebi, askeri mantık ile devletin yönetilmesi ve korku dünyası oluşturulması. Niçin bizim askeriyemiz kendi silahını üretemiyor? Bu sorunun cevabını bulabilirsek veya düşünürsek şehit askerlerimizin kıymetlerinin yok hükmünde olduğunu anlarız. Bizim askerimizi öldüren maşa ‘PKK" değil, askerimizi oltaya yem yapan komutanlardır. İnşallah bir gün bizim generallerimizin bir akrabası hatta oğlu ölürde bir gözyaşlarını görürüz. Bu millet ağlamaktan ve şehit yası tutmaktan yoruldu artık…

Tunceli – Bingöl hattı, daha doğrusu doğu Anadolu, kaçakcılık ve uyuşturucunun merkezi konumunda, ben Batman"dan Bitlis"e geçerken iki yanım ‘hint keneviri" bahçesi ile doluydu. Tarımda bu kadar para eden başka bitki bilmiyorum. Para varsa her türlü ihanet ve entrikada vardır. Varın gerisini siz düşünün….  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —