Eski Kahramanmaraş evlerinde, hacet olarak boy, boy kazanlar olurdu. Şimdilerde apartman hayatımız yoğunlaşınca bu kazanlar ya telef edildi, ya da bağ evlerine taşındı. Sağolası hırsızlar da, bakırın para etmesinden dolayı, bağ evlerini teker, teker ziyaret ederek bakır kazanlarımızı temizliyorlar. Adamlar kamu hizmeti görüyorlar. Atıl vaziyetteki kazanlarımızı ekonomiye kazandırıyorlar. Adamlara müteşekkir olmak lazım.
Küçükten büyüğe bu kazanlar; kuşkana, kelle kazanı, don kazanı, masere kazanı diye adlandırılır. İşlevleri ayrı ayrıdır. Söz gelimi, kuşkanada, tavuk, hindi türü kümes hayvanları ve pilavları pişirilir. Kelle kazanında kelle pişirilir. Don kazanında, çamaşır suyu ısıtılır, küçük çapta pişirimler ve şıra yapılır. Masere kazanında; bulgur kaynatılır, tarhana pişirilir pestil, bastık çalınır. Masere kazanına zahire tutma zamanında çok ihtiyaç duyulduğu için, rahmetli ninemin bir masere kazanı vardı, eski yazı, kenarında,?? Fatma hatun hayratı?? yazılıydı. İhtiyacı olan mahalleli teklifsiz alır, kullanır tekrar getirirdi. Kazan ev, ev gezerdi. Mevsim sonunda rahmetli ninem kazanı kalaylatır, ertesi yıl için kullanılmak üzere evimizin zahireliğine kaldırırdı. Bu kazanımızı bağa götürmezdik. Bir diğer kazanımızı şıra için bağa götürürdük.
Evlerimizde kelle paça genelde kurban bayramında olurdu. Üttürülen, kurban kellesi ve ayağı kelle kazanına konur, saç ayağının üzerine oturtulur, yavaş, yavaş kefi alınarak pişirilirdi. Ateşte pişen kelle paçanın lezzeti bir başka olurdu. Teknoloji gelişti; düdüklü tencere ve büten gaz ocakları çıktı. Kelle kazanının yerini de düdüklü tencere aldı. Çabuk ve tasarruflu olduğu için tercih edilir oldu. Gene bir kurban bayramında, rahmetli ninem, temizlediği kelle ve ayakları düdüklü tencereye koyup, büten gaz ocağının üzerine koymuş. O mübarek tencerelerin supapları var. Belli bir basınçtan sonra supapları açılır ve düdük sesi çıkarır. Bizim tencerenin supabı tıkanmış. Kaynarken, kaynarken basınç olarak istiap haddini aştığı için, mutfağımızdaki korkunç bir patlama sesi ile irkildik. Mutfağa vardığımızda, düdüklü tencerenin kapağı fırlamış, tenceredeki bütün paça olacak nevaleler tavada, duvarlara sıvanmış. İyi ki patlama anında yanında kimse yokmuş. Geçirdiğimiz kaza için Allah?a şükrettik. Çok ucuz bir kaza atlattık. O gündür, bu gündür evimizde düdüklü tencerede bir şey pişirilse korkar, çekinirim.
İnsan için; tabiatta olan fiziki olayların çok ibret alınacak tarafları olduğuna inanırım. Yeter ki ders çıkarmasını ve ibret alınmasını bilelim. Ülkemiz de bir düdüklü tencereye döndü. Her şeyi içine dolduruyoruz. Mit Müsteşarının yargılanabilmesi için çıkarılan yasa, Silivri?deki yargılama süreci, hala içeriği doldurulamayan sivil anayasa çalışmaları, DSP?nin ipe sapa gelmez söylem ve istekleri, PKK?nın şehir yapılanmasına ilişkim KCK faaliyetleri, fesat karıştırılan ihale yolsuzlukları, güvenlik güçlerimizdeki ikilem, TFF?nin açmazları ve şike olayları, Suriye bilmecesi, ana muhalefet partisindeki tutarsızlıklar say sayabildiğin kadar. Tencerenin kapağı sıkı, sıkı kapalı. Verdik altına harlı ateşi. Allah encamını hayreylesin. Bir gün güm diye patlayacak, çevreye saçılan necasetin altında kalacağız.
Geleceğe güvenle bakmak, iyimser olmak güzel erdem? Ama her geçen gün bir evvelinden daha kötü geliyor. Ekonomik iyileşmeler, standartların yükselmesi bir ikindi güneşi gibi içimizi kısmen ısıtsa da bizlere geleceğe güvenle bakmamıza yetmiyor. Varlık eldeyken varlığın kıymetini bilinmelidir. Verilen nimetin kadri ve kıymeti bilinmezse Cenab-ı Allah onu elimizden alır.
Bu necip milletin içinden çıkan evlatları, patlamaya ramak kalan bu düdüklü tencerenin üzerine soğuk su boca ederek, onun basıncını sıfırlayacak, onu açıp içindekileri teker teker çıkarıp necaset olmaktan uzaklaştıracak liyakat ve basirettedir.