Ne zaman konusu açılsa, hangi mecliste olursa olsun, eğitim
sistemimizin bana hiçbir şey katmadığını, hatta okullardan akıl sağlığımı zor
kurtardığımı söylerim. Hala karakterimde beğenmediğim, onaramadığım yaralar varsa
da bunlar eğitim sistemimizin eseridir.
Eğitim sistemimiz bana birkaç iyi arkadaş dışında hiçbir şey
kazandırmadı. Herkesin iyi arkadaştan anladığı farklıdır elbet, benim söz
ettiğim iyi arkadaşlar; tartışmasını bilen, akıl sağlığı yerinde, uzun uzun
konuşabildiğimiz ve devasa eleştirilerden dolayı birbirimizi dışlamadığımız,
kırıp dökmediğimiz arkadaşlar. Bu kazancı sadece eğitim sistemimize mal etmek
egoma haksızlık olacak, evet, egomun da kazandırdıkları var bana. Egomda bana
dahil.
Özgürce tartışabildiğim, hiç korkmadan tehlikeli sorular'
sorabildiğim, hatta tehlikeli oyunlar' oynayabildiğim arkadaşlarım var benim.
Sayıları oldukça az, örnek teşkil etsin diye tartışmalarımızdan birine
değineyim (tartışmalarımızın seviyeli ve olgunca olduğunu tekrar vurgulayayım)
genellikle felsefe yapıyoruz bu arkadaşlarla. Felsefenin en temel sorusunu bile
tartışmıştık, birçok konuda yapamamamıza rağmen bu konuda ortayı bulduk.
Felsefenin en temel sorusunu Var mı?' olarak kabul ettik. O günden itibaren
her kavramı tartışmaya Var mı?' sorusuyla başladık.
En temel kavramları (kimine göre pervasızca sayılsa da)
cesurca tartıştık. Varlığımızı sorgulamaya Bizi bir yaratan var mı?' sorusuyla
başladık. Aramızda teist olmayan arkadaşların da olduğunu tam burada belirtmem
gerekiyor sanırım. Bir muhafazakar buna çok özen gösterir. Ben bir teist
olarak, yaratıcının olduğu ihtimali üzerinde onlarca sav ortaya atarım. Ama bir
ateistin savlarına kulak tıkamam, aksi takdirde o da bana kulak tıkar, tekrar
tartışmamız mümkün olamaz. Yaratıcı var mı sorumuza ortak bir yanıt bulamadık. Aslında
bu da dahil neredeyse hiçbir tartışmada ortayı bulamadık. Savlar uçuştu
ortalarda, bazı cümleler felsefe kitaplarının kapaklarına yazılır cinstendi.
Ta ki, o soruyu soruncaya kadar, var oluşumumuzu, doğumumuzu,
çoğu kez masaya yatırdık ama ölümü biraz sonlara bırakmıştık. Ölüm
Ölüm var arkadaşlar, varlığını sonsuza dek inkar
edemeyeceğimiz tek şey belki de bu. Anne sevgisinin, merhametinin bile varlığı
mutlak değil -ağlayan çocuğunu balkondan atan anneler var- ama ölüm, bu kavram
her inançtan, her kültürden, her türden insanın mutlak kabul ettiği bir şey.
Ölüm var ve biz bu durum karşısında çaresiziz. Ölüm var ve elimizden en
yakınlarımızı alıp gidiyor. Ne zaman yemek yerken yutkunma sorunu yaşasak bir
kenardan göz kırpıyor.
Ölüm var ve Allah bunu hatırlatmayı çok seviyor.
Şu ölümlü dünyada üzüldüğümüz, üzgün geçirdiğimiz her gün
ziyan. Ölüm kapımızı çalıncaya kadar etrafımıza gülücükler ve huzur
dağıtmalıyız. Çünkü ölüm kadar gerçek olan yaşamlarımız bunu hak ediyor. Biz
bunu hak ediyoruz, etrafımızdaki iyi insanlar hak ediyor.
İyi ve mutlu insanlar, ölümü yeterince idrak etmiş ve
kabullenmiş insanlardır.