"Olduğum kişiden olmak
istediğim kişiye giderken yürüdüğüm yoldadır hayatın neşesi, coşku ve
cıvıltısı. Yolda olmak, yolu kuşanmak gerek. `Yolda ayağıma takılan çakıl
taşlarını biriktiriyorum` demiş usta şair Pessoa, ` ileride onlardan bir kale
yapmak için`. Bazen dert, şifadır." Kemal Sayar
Evet bazen dert şifadır.
Yıllar önce biz de kendi kalemizden meydan okumuştuk Fransız askerine, ait
olduğumuz toprakları korumak adına.
94 yıl önce bugün, sabrın
sınıra gelip dayandığı gündü; tarihi Uzunoluk Hamam"ından çıkan iki Müslüman
Türk Kadınına Fransız askerleri yanaşıp
"Burası artık Türk memleketi değildir. Fransız müstemlekesinde peçe ile
gezilmez!" diyerek sarkıntılık yapmaya başlamışlardı da oraya yetişen genç
Çakmakçı Sait, "Gâvur oğulları! Dokunmayın bacılarıma!" diyerek Fransız-Ermeni
Lejyonerlerinin üzerine yürümüş, elinde bir silahı dahi bulunmamasına rağmen
mütecaviz askerlere karşı koymaya çalışmıştı. Gözü dönmüş düşmanın kurşununa
hedef olacağını bile bile ölümün koynuna atmıştı kendini. Vatan uğruna, namus
uğruna ağır yaralar almış, canlar yaşatacak bu güzel toprak uğruna canını
vermişti... Tam da o esnada Hamam`ın karşısındaki sütçü dükkanında olaya şahit
olan Sütçü İmam"ın sabrı çıkmıştı bu kez de kınından, tabancasını aldı eline ve
"Durun bire densizler. Yaptıklarınız yetti artık. Bugün namus
günüdür" demiş, bir Fransız-Ermeni
Lejyoner askerini öldürmüş, bir diğerini de yaralamıştı.
Lakin bununla bitmemişti işgal
kuvvetlerin girişimleri. Ermeni Hırlakyan`ın evinde Guvarnör Andre şerefine
tertiplenen baloda Virjini Helena"nın vals"ini Fransız bayrağı altında
yapabileceğini şart koşması üzerine indirilmişti şanlı bayrağımız kalemizin
burçlarından ve yerine düşman bayrağı çekilmişti. Her geçen gün sabır
testisinin biri dolup diğeri taşan Maraş halkının bu olay karşısında da çok
sürmedi haklı tepkisi. Bu vatan bizimdi ve o kalede bizim bayrağımız
dalgalanmalıydı. Rıdvan Hoca da tarihi
Ulu Camii"nden şöyle seslenmişti Cuma Hutbesi"nde: "Aziz Cemaat, Kalesinde
düşman bayrağı dalgalanan bir Millet hürriyet`ini kaybetmiş sayılır. Hürriyet
olmayan bir yerde cuma namazı kılmak caiz değildir" böylece başlamıştı
Maraş halkının bayrağımıza altın madalyayı taktıracak mücadelesi.
İşgal kuvvetleri terör estirmeye
devam etse de çetin cevizdi Maraş
insanı. Ser verirdi de vatan, toprak teslim etmezdi. Kana kan dişe dişti bundan
böyle. Zaten böyle de diklenmişti Aşıklıoğlu Hüseyin. Guvernör Andre: "Bir
bez parçasından başka bir şey olmayan bayrak için dün bu kadar gürültü
yaptınız. İstesem hepinizi yok edebilirdim, yapmadım. Yarın top tüfek
kullanacak olursam ne yaparsınız? Çoluk çocuğunuza acımıyor musunuz?"
demişti de, AşıklıoğluHüseyin: "Ben anamdan doğdum kalede bayrağımı
gördüm. Ölünceye kadar da göreceğim. Biz bütün Türkler böyleyiz. Onu görmemek
için ya kör olmak ya da ölmek lazım. Kör değilim. O halde onu görmezsem öldüm
demektir. Hem bilir misiniz, bayrak için ölmek bizde şehit olmaktır ve en büyük
şereftir. Yalnız ben değil, küçük-büyük, kadın-erkek bütün Maraş"lı Türkler,
her Cuma sabahı uyanınca ilk önce kaleye bakar, bayrağımızı görürüz.
Yaşadığımızı anlar ve Allah` a şükrederiz. Sen bizi topla tüfekle susturacağını
sanma. Bir gün senin silahlarınla karşılaşacak olursak, biz çoluk çocuğumuza
top tüfek sesi duyurmayız. Önce onları biz öldürürüz, sonra evlerimizi ateşe
veririz. Arkamızda bekleyenimiz, ağlayanımız kalmadıktan ve şehir kül olduktan
sonra da karşına çıkarız. O zaman istersen bütün dünyanın silahlarını getir,
bizi ölümden korkutamazsın" diye cevaplamıştı bir Türk için "bayrak" ne demekti, şehit kanı ne demekti,
Türk Bayrağı ne demekti bilmeyen
Andre"yi
ve tamı tamına 72 günlük bir mücadelede nice Aşıklıoğlu
Hüseyin"ler, Sütçü İmam"lar, Rıdvan Hoca"lar, Senem Ayşe"ler, Abdal Halil
Ağa"lar, yazılarda sözlerde ismi yer alamayan nice gizli kahramanlar "MARAŞ
BİZE MEZAR OLMADAN DÜŞMANA GÜLİZAR OLMAZ" diyerek tarihini yazdılar bu şehrin
Başta Sütçü İmam olmak üzere
Çakmakçı Sait, Abdullah Çavuş, M.Hilmi Dedeoğlu, M.Ali Kısakürek, Bombacı
Ahmet, Osman Eşbah, C.Gözükara,F.Derviş, Yörük Selim, Osman Erşan, Mustafa
Kuşçu, Mümtaz Eren, hafız Ali Efendi, Tekerekzade Ahmet, Muhittin Karakız,
Muallim Hayrullah, Senem Ayşe, Ahmet Zeki Karakız, Sait Yalçın, Yusuf Çavuş,
Şehit Evliya, Doktor Mustafa, Aslan Bey, Şeyh Ali Sezai, Vezir Hoca, Kılıç Ali,
Eczacı Lütfi, Arif Şişman, Mıllış Nuri, Zülkadiroğlu Süleyman, Mahmut Bey,
Çuhadar Ali, Abdullah Beyazıt, Rafet Efendi, Hasan Çavuş ve ismi kayıtlara
geçmeyen, canla başla bu vatanın kurtuluşu uğruna mücadele edip, bugünlerimizi
borçlu olduğumuz bu muhteşem yüreklerin ruhları şad, mekanları cennet olsun
KURTULUŞ GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN
------------------------------------------------
O -----------------------------------------
(Not: Ben bir eğitmenim.
Branşım tarih değil fakat bu şehrin tarihine kanlarıyla isimlerini kazıyanlara
bir vefa borcum olduğu bilincini taşıyan bir eğitmenim. Öğrencilerim de buna
defaten şahit olmuşlar ve bu mesuliyeti elimden geldiğince ben de onlara
aktarmaya çalışmışımdır. Bu vesile ile buradan bir kere daha kendi
öğrencilerime seslenirken, beni okumaları şerefine nail olacağım diğer
öğrencilere de vatandaşlık ve eğiticilik borcumu yerine getirmiş olayım.
Israrla ve her fırsatta dile getirip vurguladığım bir husustur bu: üzerinde
yaşadığımız topraklarda rahatça nefes alıp, özgürce hareket etmemizi sağlayan,
ismini dahi bilmediğimiz, bu dünyadan göçüp gitmiş nice cana vefa borcumuz var
bizim. Gençler! Lütfen yaşadığınız şehrin tarihini açıp okuyun, kimlerden
devraldığınıza ve hangi mücadelelerle bu vatanı size miras bıraktıklarına bir
bakın. Bakın ki bastığınız yerlerin hakikaten de toprak diyerek geçilmeyeceğini
anlayın. Çanakkale"de, Sarıkamış"ta, Kahramanmaraş"ta ne hazin mücadeleler
verilmiş ve hâlihazırda dünyanın neresinde kimler hangi şartlarda yaşarken sen
nasıl bir rahatlığın içerisindesin bil ve de ki kendi kendine " benim boşa
geçirecek vaktim, boş bir insan olma lüksüm yok"
Benim de boş insana tahammülüm
yok sevgili okurlar, çünkü buna hakkınız yok.)