İmarla ilgili konulardan otopark sorunu, belediye yönetiminin sürekli başını ağrıta gelmiştir. "Her apartman ya da site, otoparkını kendi arsasına ya da bodrumuna yapsın, otopark parası alınmasın." diye mecliste kaç defa teklifte bulundum. Anayol üzerindeki arsalara daha az kat, arkadaki arsalara da kademeli olarak öndekilerden daha fazla kat yapma imkanı verilmesini, bununla kente hem daha güzel bir görünüm kazandırılmış olunacağını ve böylece binaların emlak değerlerine eşitlik sağlanacağını, anayol üzerine inşaat yapanlara rant sağlanmamış olacağını, dolayısıyla arsa sahipleri arasında daha adil davranılmış olunacağını defalarca dile getirdim. Doğru işlerin hayat bulması için kendi çapımda mücadele ettim. Daha başka bir söz söylemeye zannederim gerek yok artık.
Bilenler biliyor, iki dönem belediye meclis üyeliği, buna
ilaveten bir dönemden fazla süre de başkan yardımcılığı ve başkan vekilliği
yaptım. Bu süre içerisinde mesai arkadaşlarıma sıklıkla;"Vatandaşlarımızın
isteklerini, yasalar elverdiğince, onların lehine esneyebileceği kadar
esnetelim ama sakın sınırı geçmeyelim, bir başkasının ya da kamunun hakkını
birilerine ikram (!) eder gibi haksızlık yapmayalım." dedim. Her zaman adil
davranmaya, vatandaşlarımızın hakkını korumaya ve onlara haksızlık edilmesini
engelleye çalıştım.
Daha meclis üyesi olduğum sıralarda bazı imar uygulaması, ya
da imar tadilatı yapılması isteklerini yanlış bulduğum için meclis üyesi
arkadaşların bana tepki göstermelerini göze alarak, olması gerektiği gibi
davrandım ve karşı çıktım. İmar planında park (yeşil alan) olan bir yerin,
hizmet gerekçesiyle yurt yeri olarak imar tadilatı yapılmasına karşı tavrımı
ortaya koydum. Etrafı yapılaşmış olan bir arsaya yasalara ve yönetmeliğe uygun
olsa bile çevrede ev sahibi olanların rızası olmadan farklılık tanıyan imar
tadilatlarının yapılmasına tek başıma kalma pahasına itiraz ettim. Bazı
dostlarım bana kırıldı. Ama ben doğru olanı yaptığıma inandım.
Her katta iki dairesi olan, sekiz katlı yirmi apartmanda
yaşayan çocuklara avuç içi kadar yeşil alanın çok görülmesini, başta talepte
bulunanlara, sonra da doğru olanı yapma kararlılığı gösteremeyip nüfuz hesabı
yapanlara yakıştıramadım. Her evde iki çocuk varsa bunun 640 çocuk demek
olduğunu dile getirdim. Bu kadarcığının bile hesap edilmeyip çocukların
ihtiyacının yok sayılmasına razı olmadım. Ben böyle davranırken, o gün kendi
yaptıklarını/yapacaklarını güzel ve zaruri görenlerin, bugün üst yönetim karşı
çıktığı için karşı çıkma acizliği göstermeleri, yanlışa temelden karşı
çıkamayıp gelişmelere göre vaziyet almaları, bir yönetici zafiyetinden başka
bir şey değildir. İnsan hata yapmaz demiyorum, ama ucuz hesap peşinde
olunamayacağının üstüne basarak söylüyorum. Bunları, geçmişe yönelik
unutulmuşları yenilemek için de değil, hiç değilse geleceğe ışık tutması ve
dikkatli olunması için yazıyorum.
Burada kısmen de olsa yeri gelmişken şunu ifade etmeden
geçemeyeceğim; Biz Müslüman olarak büyük bir medeniyet toplumuyuz.
Olumsuzlukların peşimizi bırakmamasına rağmen yüreklerimizin aynı ritimde
atıyor olması yine bizim en önemli özelliklerimizden birisidir. Adı ne olursa
olsun, bu işi yapanlar doğru bilseler de ayrı baş çekmenin zararlarını biz çok
iyi bilmekteyiz. Bunun zararlarını, başta ayrı baş çekenler olmak üzere
bilmeyenin olduğuna ihtimal dahi vermiyorum. Güç oluşturma yolunda yapılanları
görmezlikten gelmek sadece bizim toplumumuzun değil tüm insanlığın zararınadır.
Yeryüzü Müslümanları topluca bir vücuttur, topluluklar halinde grupların büyük
toplumdan ayrılması vücudun peyderpey azalarını kaybetmesi gibidir. Bu
ayrışmanın zararını önlemek için yöneticiler etkin tedbirler almalıdırlar.
Yukarıda verdiğim örneklerde olduğu gibi yöneticiler çeşitli uygulamalarla bu
yolu açık tutarlarsa bölünmenin yolunu bizzat açmış ve teşvik etmiş olurlar.
Çoğu zaman Allah rızası, yönetim, hizmet, destek ve benzeri
kavramlar hakkında doğru ve isabetli düşünülmediği veya bu değerler üzerinden
kurnazlık yapılarak arzuya göre tevil yapıldığı, insanların yanlış
yönlendirildiği kanaatindeyim. Bir defa, yanlışta Allah'ın rızası olmaz.
O,sadece her işin doğru yapılmasına ve insanların adil davranmalarına rıza
gösterir, zaten bunların yapılmasını emreder. Bu bağlamda kişiye/kişilere
verilen yönetim yetkisi de;"Sen istediğin gibi yap." anlamında değildir. İyi
bir idare oluşumu için öncelikle bu kavramın doğru anlaşılması gerekir.
Yetkinin sınırlarını yetkiyi kullananların çok da bildiklerini sanmıyorum. Bir
defa sistem yok, çalışanlar donanımlı değil, kurumlar adam gibi bir incelemeye
tabi tutulsa çoğu tersyüz olur.
Başkana vekâlet ettiğim bir defasında encümen başkanı o gün
toplantıya katılmamış. Yanlış uygulama ilk baştan başlıyor. Yasa;" Encümen
Başkanı Belediye Başkanıdır" diyor ama belediye başkanını da mecbur tutmuyor,
bu görevi başkan yardımcısına verebileceğini öngörüyor. Ancak yasanın amir bu
maddesinin çok da işletildiğini zannetmiyorum. Şartlar böyle olmakla beraber
uygulamalarda genellikle inisiyatif kullanılıyor. Bu şartlarda ben vekâlet
ediyorum ama ben encümen toplantısında yok'um. Encümen kararları bana imzaya
geldiğinde yazılan kararları detaylarıyla okuyorum. Usulsüz bulduğum kararları
imzalamadım. Dosyalar gittikten bir gün sonra ilgili müdür arkadaş gelerek bazı
evrakların imzalanmadığını söyledi. Ben de:"Biliyorum" dedim. O şaşırdı, ben
devam ettim; "Usulsüz olanlarını imzalamadım" dedim.
Alınan kararlar deftere işlenmiş. Müdür arkadaş tekrar
gelerek durumu söyledi. Ben de hata yaptıklarını söyledim. Sonra encümen ve
meclis üyesi bir arkadaş geldi."Kararları imzalamamışsınız" dedi. Ben de o
konuda encümenin yetkili olmadığını söyledim. O arkadaş:"Nasıl olur, encümende
şu, şu arkadaşlar var, bunlar uygun görüyorlar." dedi. Bunun üzerine ben yasayı
açtım, encümenin görevlerini okudum, o kararı destekleyen öyle bir yetki yasada
yok. Bunun üzerine arkadaşım:"Eğer siz bu kararları imzalamazsanız hepimiz
mahvoluruz, biz bu işi üç buçuk yıldan beri böyle yapıyoruz. Bu alınan karaları
encümenin asil üyeleri olan ve bu işlerin ehli olan arkadaşlar imzaladılar.
Konunun detaylarını onlar bilmeyecek de ben mi bileceğim!" dedi.
Gelinen noktada iki kritik durum ortaya çıktı; encümen
başkanı kararları görmeden kararlar deftere işlenmiş, daha önemlisi, bir
süreden beri bu işlem yapılıyormuş. Birkaç gün evraklar masada bekledikten
sonra arkadaşların bu açığını ortaya çıkarmış olmamak için kararları imzaladım.
Bir süre sonra genel teftiş sırasında müfettiş konuyu ortaya
çıkardı, soruşturma açılması için valiliğe yazdı. Biz seçilmiş kişiler hakkında
soruşturma açılması İçişleri Bakanı'nın iznine tabi olmasına rağmen hakkımızda
soruşturma açıldı. Konu mahkemelik oldu. Neticede kasıt olmadığı için berat
ettik.
Benim hakkımda bazıları "çok kuralcı" derlermiş. Ben
kurallara uygun hareket etmenin hiçbir zararını görmedim. Yaslarda ve
yönetmeliklerde yanlışlık varsa işin doğru olanı, söz konusu yanlışlıkları asıl
yetkililere bildirmek ve düzeltilmesini sağlamaktır. Yetkisi olmayan kişilerin
yürürlükte olan hükümlere aykırı hareket etme yetkisi yoktur. Ben, değişik birkaç
kurumda çalıştım, dışarıdan görev aldığım bazı kurumlarla çok yakın olmasa da
temasım oldu, bazı kuruluşların yönetiminde bulundum ancak işini bilerek yapan
çok az kişi gördüm.
Yaşadığımız ve görüp tespit ettiğimiz çok şey olmasına rağmen bunları sayıp orta yere dökecek değilim, kişisel olanlarını asla! Yalnız, yapılan bazı işlemler vardır ki kabul edilir cinsten olmadığı gibi doğrudan yönetim ile ilgilidir. Seçmiş olmak için değil, kenti yönetmesi için yönetici seçilmesi veya kenti iyi yönetecek yöneticilere görev verilmesi bakımından bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyoruz. Bir de içinde bulunduğumuz duruma nasıl geldiğimizin ve bundan sonrasında nasıl davranılması gerektiğine ışık tutabilir miyiz, deneyim araştırması yapanlara, değerlendirmek isteyenlere yardımcı olunabilir mi düşüncesiyle bunları yazıyorum.