Havaalanının yapıldığı zamanda görevde olan Sayın Vali kamu
parasını yerinde harcayıp harcamadığının hesabını önce kendi nefsine
sormalıdır. Bu kadar harcanan parayla helikopter pistinden biraz daha hallice
bir havaalanını hangi rapora, hangi projeye dayanarak yaptırmışlardır.O
dönemde İl Genel Meclis Üyesi olan
birisi, Kahramanmaraş'ta çimento satılmıyormuş gibi zamanın Sayın Valisinin
hemşerilerinden, havaalanı inşası sırasında çimento satın alındığını, bu yüzden
aralarında sorun yaşandığından söz etmişti. Aynı Sayın Vali ile benim de
aramızda yaşanan bir olay vardır ki şahsım üzerinden bir kamu meselesi olması
yönüyle o hareketin hesabı Allah'ın divanına kaldı.
Bu Maraş'ın kaderine hep şaşarım, yanlış anlaşılmasın,
Allah'ın çizdiği kader için hâşâ söz söylemiyorum, kentin başına gelenler
anlamında söylüyorum.
Şu anda tam kapasite ve verimde olmasa da THY uçakları
seferlerini yapıyor. Özellikle iş adamları açısından ağır aksak bir performans
olsa da bu bile önemli.
Uçak seferlerinin ilk başladığı zamanlarda, özel bir firma
tarafından taşımalar yapılıyordu. Boş koltuk olursa bedelini de özveri ile
Ticaret ve Sanayi Odası karşılıyordu. Böylesine bir fedakârlığı, ifade uygun
düşerse baba oğluna yapmazdı. Firma bu iyiliği iyilik olarak kabul etmedi, bir
süre sonra seferleri kaldıracağını açıkladı.
Birçok kanattan görüşmeler devam etti. Nihayet şirketin bir
yetkilisi Valilikte bir toplantı yaptı. Toplantıya Vali Bey bizzat katıldılar.
Yanılmıyorsam o gün başkana vekâlet ediyordum. Şirket yetkilisi, seferleri
neden kaldırmak istediklerini anlatırken zarar ettiklerini söyledi. O gün, ne
söylendi ise şirket yetkilisi ikna ve razı edilemedi. Bu işin sebebini de
diğerleri gibi öğrenememiştik.
Şirket yetkilisine; "Doldurulmayan koltuklarınızın bedelini
Ticaret Sanayi Odası ödüyor mu? dedim."Evet ödüyor" dedi. Şirket, Kahramanmaraş
seferini kaldırıyor, fakat Malatya seferine devam ediyordu. Üstelik Malatya
seferinde boş kalan koltukların parasını ödeyen de yoktu. İkinci soru
olarak:"Ankara ve İstanbul'a Kahramanmaraş mı daha yakın Malatya mı daha
yakın?" dedim. Kahramanmaraş'ın daha yakın olduğunu söyledi." Uçak, uzak
mesafede mi, yakın mesafede mi daha çok yakıt harcar?" dediğimde hâliyle adam
biraz paniklemişti."Peki, nasıl oluyor da Malatya seferinden zarar etmiyorsunuz
da Kahramanmaraş seferlerinden zarar ediyorsunuz, üstelik Malatya boş koltuk
bedelini ödemezken, Kahramanmaraş boş koltuk bedellerini öderken?" diye sordum.
Adam, bu soruya cevap vermeyeceğini, seferlere de devam etmeyeceklerini, ifade
ederek fazla bir şey söylemek istemediğini belirtmişti. Ve seferler kaldırıldı.
2008 yılı yazında Bahçeşehir Üniversitesinde ulaşımla ilgili
bir seminere katılmıştım. Son günü, işadamı, turizmci Başaran Ulusoy da
konuşmacı olarak seminere katılmıştı. Ulusoy konuşmasının bir
bölümünde;"Belediye Başkanları, bu otogarları neden şehrin ta dış tarafına,
uzaklara atarlar, bunu bir türlü anlayamam. Otogarın şehir merkezine yakın
olmasının belediyelere ne gibi bir zararı var? Yolcular şehrinizi görseler,
tanısalar, alıveriş etseler kötüsü mü olur?"dediğinde "Eyvah!"demiştim. Bazı
olumsuzluklara rağmen çevreyolu üzerinde bulunan otogarın yeri satılmış, yenisi
de yapılmaya başlanmıştı.
AVM yapılan otogarın yerinden önceki, anıt kavşağının hemen
kuzey batısındaki otogar yerini düşünüyorum da Ulusoy'un yorumuna çok daha
uygun olduğunu, burasının satılmış olması ile çok büyük hata yapıldığını şimdi
daha iyi anlıyorum.
Belediye mülkiyetindeki bazı arsaları kent hizmeti için
zamanında satmayıp acil hizmetleri geciktirmek nasıl hata ise bazılarını satmak
da ondan belki de daha fazla hatadır. Yöneticiler yaptıkları işleri her yönü
ile değerlendirmek durumundadırlar, yoksa hata yapma riskleri artar. Kim ne
düşünürse düşünsün, doğru her yerde ve her zaman doğrudur. Peygamber Efendimiz,
bir gayr-i menkulün satılması durumunda, o satıştan elde edilen bedeli misli
ile değerlendirmeyenlerin elde ettikleri gelirden bereket göremeyeceklerini
ifade etmişlerdir.
Söz konusu daha eski otogar arsası tam da komşu illerin yol
güzergâhı kavşağında bulunuyordu yani çok iyi bir konumda idi. Giriş çıkışı
daha rahat ve rantabl idi. Daha sonraki otogarın yerini "iyi paraya sattık"
diye sevinenler yeni otogarı, çevre illerin yol güzergahı açısından bulmaca
gibi bir yere yaptılar. Kayseri istikametinden Güney Çevre Yoluna bağlanmak
için başlatılan yeni yol açma çalışmalarıyla alınan paranın bir kısmını da
oraya harcamış oldular. Zaten rantabl olmayan bu çalışmadan zamanın belediye
yönetimi de hoşnut olmamış olacak ki bugün itibarıyla çalışma sonuçlanmamış
durumdadır.
Şehirlerarası sefer yapan ve ilimiz sınırlarından geçen
araçlar, çevreyolu üzerinde bulunmayan bu günkü otogara girip neden zaman
harcasınlar ki! İnecek yolcularını çevreyolu üzerinde indirip, yolcusunu da
aynı şekilde alan firmalar, eski usul yollarına devam etmektedirler. Kaç defa,
"Yolda bineceğim" diyene şahit oldum, yani yolcu da böyle istemektedir. Bu
durumda değişen bir şeyler olmuştur da gelişen ne olmuştur?
Yapılan herhangi bir değişim bir gelişmeyi de beraberinde
getirebiliyorsa değişimdir, bir kıymeti var demektir. Böyle bir avantajı yoksa
o çalışma zaman ve para israfından başka bir şey olmadığı gibi zorluktan başka
bir şey de getirmeyecektir. Bu durumda böyle bir çalışmanın gerekliliğine kim
inanacaktır?
"Bunlar olurken peki, sen ne yaptın?" diye soracaklar
elbette olacaktır, olmalıdır da!
O zamanlar Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü bana bağlı olmasına
rağmen bir kısım çalışmaların bizim dışımızda planlandığını, bana sorulmasını
bırakalım, o konularda bana veya müdürlüğe bilgi bile verilmediğini dolayısıyla
yaşadığım sıkıntıları bir Allah bir de ben bilirim. Kahramanmaraş belediyesi
tarihinde ve özellikle sosyal belediyecilik alanında yaptığımız, çok da
başarılı olduğumuz çalışmaların büyük bir çoğunluğunun gerçekleştirilmesinde
çok ciddi zorluklar yaşadığımı ve bu zor şartlarda iş ürettiğimizi de bu
vesileyle belirtmiş olayım. Bu başarımız 2008 yılı Genel Teftişi sırasında
Teftiş Raporuna;"Sosyal Belediyecilikte Üstün başarı sağlanmıştır" diye
yazılmış ve kayıtlara da geçmiştir.
Ben şöyle veya böyle, bürokrasinin içinden gelmiş birisiyim.
Demem odur ki; birden bire başkan yardımcılığı görevine gelmedim, dolayısıyla
bazı şeyleri belli etmediysem de tavırları iyi okumuşumdur. Başarılı kişiyi
başta bürokraside çalışanlar olmak üzere çoğu yöneticiler çeşitli sebeplerle
istemezler. 2008 yılı teftişinde belediyeyi teftiş eden müfettiş sorumluluğu
olan bir görevliye benim hakkımda; "Siyasi bir yerde üst yöneticiler, başarılı
bir siyasetçiyi kolayına barındırmazlar ama bu adam nasıl bugüne kadar bu
görevde kalabilmiş?" dediğini, ben belediyeden ayrıldıktan sonra o arkadaş bazı
arkadaşlara söylemiş.
Nice yöneticiler vardır ki kendi düşüncenizde olsalar da
hırs ve nefis çoğu zaman onları aykırılığa sevk eder. Böylesine kuşatılmış bir
ortamda bu görevi elhamdülillah yüz akı ile yürüttüm. Her şeye rağmen bugüne
kadar belediye tarihinde olmadığı kadar hizmetleri ilimize kazandırmış olmaktan
oldukça mutlu olduğumu, nefsime pay çıkarmak için asla değil, ilkelerim adına
ifade etmek isterim. Bu çalışmaları bana nasip ettiği için halen Rabbime sıkça
şükrediyorum.
1980 İhtilalı'ndan sonra çevre yolu üzerinde bir çalışma
yapıldı. Ancak çevre yolu bu dönemden sonra her belediye başkanın önünde büyük
bir sorun olarak devamlı durdu. Söz konusu yol, her ne hikmetse, Askerî
Kışla'dan geçecek şekilde planlanmıştı. Bu imkânsızdı. Bu yüzden de sorun uzun
yıllar çözülemedi. Zira ziyaretim sırasında Tugay Komutanı; "Asker yer vermez,
bu daha görülmüş değil" anlamında bir söz söylemişti.
Ancak trafiği rahatlatmak için bu yolun açılması da zorunlu
idi. Hele Devlet Hastane'sinin bu güzergâhta olması işin önemini daha da
artırıyordu. Allah korusun deprem ve benzeri bir afet olsa hastaneye ulaşmak
çok büyük bir sorun olurdu. Normalde bile sorun yaşanıyordu. Bu durum beni
meşgul ediyordu.
Pınarbaşı mevkiinde zaman zaman inceleme yaptım. Sütçüimam
Mahallesinden geçerek aradaki dereyi doldurmak ya da köprü atmak suretiyle
doğrudan Pınarbaşı Camii istikametinde, oradan da Devlet Hastanesine ulaşmak,
oradan da hastanenin kuzeyinde bulunan çamlık ormanının güneyinden geçen çevre
yoluna bağlanabilecek şeklinde bir tespit yaptım.
Arada kalan bir apartman ve birkaç evi kamulaştırmak, yolun
ortasında bulunan ve mimari bir özelliği olmayan Pınarbaşı Camiini de bulunduğu
yerin çevresinde uygun bir yere yeniden yaptırmak suretiyle bu işi çözebiliyorduk.
Bu görüş ve önerimi
Başkan Bey'e ilettim.